Onur Aydoğan
Korkmasaydık iyiydi!
Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine insanı kendine getiren sarsıcı bir sonuçla başladık. Turnuvaların bir başı, bir de sonu en çok izlenir. Açılış maçları neredeyse final maçları kadar ilgi çeker. Bu tür vitrin maçlarında sahaya futbol oynamak için çıkmalısınız. Ortaya koyacağınız oyun izleyenlere keyif vermeli. Ne yazık ki tüm dünyanın izlediği İtalya maçında “Bu takım bu turnuvaya nasıl gelmiş?” dedirtecek kadar kötü bir oyun sergiledik. Keşke açılış maçında biz hiç olmasaydık…
Maçtan önce bir İtalya güzellemesidir gidiyordu. Şenol Hoca da bundan çok etkilenmiş olmalı ki sahaya sadece kalesini savunmaya çalışan bir oyun kurgusu ile çıktı. İstiklal marşımız bile “Korkma” diye başlar. Milli takımlar ve kulüpler düzeyinde daha önceleri savunma yaparak hiç başarılı olabildik mi? Ne zaman ki orta sahalar oyundan düştü, maçlar adeta langırt maçına döndü, o zaman bir şeyler yapabildik. Zira millet olarak hayatımızın bir parçası olduğu için kaos yönetimini iyi beceriyoruz. Sistematik yaşamaya alışkın olan Avrupalı rakiplerimiz sistemin işlemediği durumlarda bocalıyor. Siz bakmayın maçı anlatan spikerin yediğimiz golden sonra “Büyük talihsizlik” dediğine. Şans melekleri yanımızda olmasaydı rakip kaleye bir şut bile çekemediğimiz ilk yarıyı golsüz bitiremezdik.
Bir hücum planımız var mıydı anlayabildiniz mi? Ben ilk yarıda gol girişimi olarak sadece Uğurcan’ın Burak’a atmaya çalıştığı isabetsiz şişirme topları görebildim. Uğurcan da sahanın en kötü ayaklı adamı. Tüm topları taca ya da rakibe attı. Topu kaptırdığı anda boğucu bir baskıya başlayan İtalya’ya karşı kenar yönetimi bir çözüm üretemedi. Çözüm kulübede bekleyen Cengiz Ünder, İrfan Can Kahveci gibi top tekniği yüksek oyuncuları sahaya sürüp pas trafiğini hızlandırmaktı. Bunu yapacağımıza telaş yaptık ve topları mermi hızıyla kaybettik. Sahada öylesine kötü bir oyun anlayışı vardı ki dünyanın en yetenekli ayakları bile sonucu değiştiremezdi. Kaldı ki bireysel yetenek olarak oyuncularımızın İtalyan meslektaşlarından bir eksiği yok, hatta fazlası var bence. Ancak bir takımın hocası doksanlı yıllarda kalan savunma anlayışını benimsemiş, diğeri futbolu güzelleştirecek modern taktikler deniyor. Bu ağır yenilgi Şenol Hoca’ya yazar.
Bu maçı bizim hakemlerimiz yönetseydi ilk yarıda aleyhimize en az iki penaltı kararı çıkardı. Orta hakem çalmasa bile VAR verirdi. Televizyonlarda boy gösteren futbol yorumcularımızın temsil ettikleri kulüplerin lehine çalınan hatalı düdükleri aklamak için “Ama kollar açık” diye bir icadı var. Onlara göre savunma oyuncusu rakibine müdahale ederken esas duruşta beklemeli. Ülkemizde hakemlik müessesesine verdikleri zararın farkında değiller. Topun ele çarptığı pozisyonlarda hakem oyunu devam ettirince hepimiz şaşırdık. Oysa biz benzer pozisyonlarda en az beş dakika VAR kararını beklerdik. Geçen sezon Süper Ligde öylesine uyduruk penaltılar çalındı, uzatmalı VAR kararları ile oyun soğutuldu ki ben bile zaman zaman “Böyle futbol olmaz olsun” dedim. Demek ki doğru uygulandığında VAR oyunun temposunu düşürmüyor, hatta varlığı ve yokluğu fark edilmiyormuş.
Turnuvanın ilk maçında eleştirsek de Şenol Hoca genç ve kaliteli oyunculardan oluşan iyi bir milli takım oluşturdu. Umarım zeki, çevik oldukları kadar ahlaklı da davranırlar. Bu kadro ile en az on yıl turnuvaların iddialı takımı olabiliriz. İtalya maçında bir kabus gördüğümüzü varsayıp önümüze bakalım. Geriye kalan iki maçımızda beklentim oyunu rakip sahaya yıkmaya çalışan bir milli takım izlemek… Bu maçta olduğu gibi tek bir isabetli şut atamadan sahadan ayrılmayalım. Unutmayalım ki savunma yapmanın en garantili yöntemi topa sahip olmaktır. Futbol takımıysak futbol oynamaya çalışalım. Sonuç ne olursa olsun…