Erhan Karadağ
Kim yoksul !..
Bi pazarımız var, İngiltere’ye Almanya’ya üzülerek geçirdik. Söylemese Cumhurbaşkanı, ayrıntı vermese onlara ilişkin, Avrupa’daki yokluğun, açlığın boyutunu bilmeden yaşayıp gideceğiz. Sefa içinde yaşayan milyonlarca yurttaşının tadını kaçırdı doğrusu. İnsan sadece kendi ülkesi refah içindeyken mutlu olmuyor. Biraz merhametliyseniz, az da inanıyorsanız Erdoğan’a, Türkiye’den Almanya için üzülürsünüz. Fransa’ya, İngiltere’ye yardım etmek istersiniz.
BBC Türkçe servisi haberi “Erdoğan: Enerji krizi yaklaşıyor. Fahiş fiyatları halkımıza yansıtmıyoruz” başlığıyla verdi. Oysa aynı konuşmasında İngiltere’nin, Almanya’nın perişanlığından söz ediyordu Erdoğan:
“Amerika'nın halini, İngiltere'nin halini görüyorsunuz. Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya'da, Fransa'da kuyruklar. Yiyeceklerini bulamıyorlar. Elhamdülillah Türkiye'de böyle bir sorun yok.”
Bu cümleleri başlığına koymayan İngiliz basını belli ki ülkelerindeki yokluğu gizlemeye çalışıyor.
Almanya’dan da ses çıkmadığına göre doğru.
Kuyruklar varsa, yiyecek bulamıyorlarsa, birkaç gün sonra Türkiye’ye gelecek Merkel’e soracaktır Erdoğan; yardım etmek isteyecektir herhalde.
Abartıyordur, oralarda evine ekmek götüremeyen yoktur diye biraz baktım. Arama çubuğuna “yiyecek bulamıyorlar” yazınca fazlası çıktı.
Meğer sorun daha büyükmüş; liyakat da adalet de pek yokmuş.
Her ile üniversite açıp dekan bulmadan fakülte, bazen de öğrenci olmadan dekan yapmışlar.
Yurt sırası çıkmayan öğrenciler Berlin’de, Hamburg’da parklarda banklarda yatıp Merkel hükümetini protesto ediyormuş.
Başkan’ın adamları deniz kenarındaki dev turistik tesisi yaklaşık 200 euroya kiralamışlar, mahkeme kararına rağmen çıkmıyorlarmış.
Kara taksiler Trafalgar Meydanı’nda turist seçiyormuş, Arap değilse almıyorlarmış. Londra’nın merkezinde taksi bulmak imkansızmış.
Tarlada 50 centi geçmeyen domatesi Paris’te marketler 2,5 Euro’dan satıyorlarmış. Sosyal devlet, pazardan çürük sebze, meyve toplayan Hollandalıya el uzatmıyormuş.
Merkel, ülkesinde, Big, Jog, Mix, Hay, Huy gibi üç harfli on binlerce ucuz markete karşı, bin adet kooperatif marketi açarak pahalılıkla mücadele edeceğini düşünüyormuş.
Yiyecek bulamayan bu kuyruklu ülkelerde hep rahat edenler de varmış.
Avrupa’nın bütün işlerini, devlet ihalelerini üç beş müteahhit alıyormuş.
Denetlenmeyen harcamalar, yargı konusu olmayan usulsüzlükler, yolsuzluklar da tabii ki haliyle gelişmiş bildiğimiz, zengin sandığımız ülkeleri fakirleştirmiş. Çünkü yönetemiyorlar. Avrupa diyerek medeniyet diyerek olmaz başarı. Başarı itibardadır, görüntüdedir, fiyakadadır.
Tek başına markete gidip marketin önünde çalmasınlar diye bisikletini kilitleyen İngiltere Başbakanı Boris Johnson’la olmaz bu iş.
Yoksul ülke liderleri, üç beş maaşlı bürokratlar, devlet bütçesiyle Mercedes, Audi, BMW vs. lüks araçların tadını çıkarırken; o markaları, o otomobilleri üretenlerin ülkesi, kendi başbakanını minibüse bindiriyor. İki korumayla, 3 araçlık konvoyla Almanya caddelerinde kendi liderlerini rezil ediyorsa kendi bilecekleri iş. Bir başkanın, bir başbakanın 30 - 40 araçlık konvoyu yoksa, yazlık-kışlık sarayları, irili ufaklı uçak filoları yoksa, yoksullar.
Hak ediyorlar yoksulluğu. Az bile söylemiş Cumhurbaşkanı.
Çocukken de böyle olurdu; hep yüreğimize ateş düşürüp hem de istedikleri gibi soğuturlardı: Biir, iki, üçler, yaşaaasın Türkler. Dört, beeş, altı İtalya battı. Yedi, sekiz, dookuz…
· · ·
Kusura bakmayın biz artık yokuz.