Fırsatını buldukça eski SSK Genel Müdürü’nün kulaklarını çınlatıyor Cumhurbaşkanı, “Bay Kemal batırdı” diye… Bu iktidarın kurup yönettiği SGK 15 yıldır zarar ediyor. Bu iyi bir şey aslında, kurum zarar ediyorsa, çalışanlar ve aileleri destekleniyordur. Ama zarar eden bir o değil ki.
Müteahhitler havaalanı yapmaktan, Atatürk Havalimanı’nda pistin ortasına hastane yapanlar hastane yapmaktan bıkmadı. Modern havaalanı inşa eden müteahhitler arka arkaya terminaller, pistler, kuleler inşa etmekten başını kaşıyamıyor. Denizi doldurup yüz kilometre arayla her vilayete meydan yapanlar kâr ediyor, Devlet Hava Meydanları İşletmeleri zarar ediyor.
“Çay söyleyim, çay molası, çay saati, çay sohbeti…” dilimizden, elimizden düşmüyor ince belli çay bardağı. Ama gel gelelim, kahve şirketleri milyon dolarlık yatırım yarışına girerken Çay İşletmeleri zarar ediyor. ‘Çayın yanında zararlı’ diyorlar, hakikaten öyle galiba; Şeker Fabrikaları da zararda.
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan: Trenlerin biri gidiyor biri geliyor, Devlet Demiryolları zarar ediyor. Memleketin bütün büyükbaş hayvancılığı trene bakıyor ki, Et ve Süt Kurumu da öyle.
Çiftçi tarlasının yüzüne bakamıyor, elinde tebligat kâğıdı ya kredi peşinde ya icra dairesinde. Tarımı desteklemek için kurulmuş Ziraat Bankası yüz milyonlarca dolar kredileri verip geri alamıyor, zengin kolluyor. İktidarı destekleyen medyaya reklam yağdırıyor, futbolu destekliyor. Allah var, Ziraat Bankası’yla çiftçinin bu yolda kaderi bir: İkisi de fena zarar ediyor.
Ama çiftçinin traktörü elinden alınırken, tarlası icralarda satılırken kamu bankalarının kamu kurumlarının zararları bütçeden ödeniyor. Bilançoya “GÖREV ZARARI” yazılıyor, hatta “GÖREV GİDERİ”… Kimin gideri? Kimin görevi bu? Görev nedir?
Memleketin taşı toprağı kömür, termik santraller af edersiniz, iş yoğunluğundan bacalarına filtre takacak fırsat bulamıyor; Türkiye Kömür İşletmeleri zarar ediyor.
Toplu sözleşmelerde madenciye verecekleri zamda, kuruş hesabıyla sabunu ödeme kalemi sayıyorlardı. Üç beş kalıp sabunla madencinin yüzünü ağartamayan Kömür İşletmeleri, kurum olarak kozmetik işine sokuldu. Yerin yedi kat altında çalışan işçiye ayıp olur mu demeden, güneş kremi, şampuan, cilt bakımı işlerine girdiler. Ve battılar. Bu zararın da adına “GÖREV” dediler.
“Vergilerimiz nerede?” okuyoruz, izliyoruz… “Kontrolsüz Güç”ün kitabını yazan Değerli Ozan Bingöl hocamdan şunu da öğrendik, “GÖREV ZARARI”nın adı “GÖREV GİDERLERİ” olmuş. Görev aynı, duruyor. “Zarar” kavramı gitmiş, yerine “gider” gelmiş. Sanki apartman giderleri, kırtasiye giderleri. Adıyla küçülmez o milyarlarca liralık zarar, durur orada.
Peki, kim görevini yaparken kurumunu zarara uğrattı? Kim bu zararı yapan? Uçurtmayı Vurmasınlar’ın Barış’ı gibi, yok mu “Ben yapmadım Miki yaptı” diyecek biri?