Ahmet Çakır
Keşke çok istemekle olsaydı…
Dünya Kupasına 1954’ten 48 yıl sonra 2002’de katılmış, büyük bir başarı kazanmıştık. Ancak geçen 20 yılda yani 5 Dünya Kupasında bu mutluluktan uzak kaldık. 2022 Katar Dünya Kupasında olmayı daha çok istiyoruz ama bununla ilgili fırsatları yeterince iyi kullanamadık. Grup maçlarında evimizde hiç olmayacak karşılaşmalarda puan kaybettik ve hedefe doğrudan ulaşma fırsatını kaçırdık.
Sonrasında zaten kötü bir formatı olan play-off’larda düpedüz berbat bir kura çektik. Peş peşe son iki Avrupa Şampiyonunu eleyerek hedefe ulaşmak bizden çok daha güçlü takımlar için bile kolay iş değil.
Sağolsunlar, kura çekiminden itibaren pek çok yorumcu arkadaş, sadece Portekiz’i değil ardından İtalya’yı da geçip kupaya katılmamızı sağladı ama bu işin sahada yapılması aynı kolaylıkta olmuyor…
Portekiz her dönemde bizden daha iyi olduğunu kanıtlamış bir futbol ülkesi. Bizim pek çok rakibimize yaşattığımız şoku 2012’de onlara da uygulayıp oradaki maçta 3-1 kazanmışlığımız filan var ama bu tür başarılarda bir devamlılık sağlayamadığımız da biliniyor. Aramızdaki maçların bilançosu onların lehine artı bakiye veriyor.
Şurası doğru: Milli Takımımız gerçekten çok iyi oyunculardan kurulu ve dünyada hiçbir takımdan korkmayız; hepsiyle başa baş oynayabiliriz. Avrupa’nın büyük liglerinde ilk kez bu kadar çok futbolcumuz oynuyor. Haliyle onlardan çok şey bekliyoruz. Ancak rakibin gücü de ortada. C.Ronaldo’nun oynayıp oynamaması bizde Portekiz’den daha çok tartışıldı. Aslında Ronaldo olmadan bilançoları daha iyi. Yani o olmadan da kazanıyorlar. Bu da futbolun tuhaflıklarından biri.
Onlar da grupta Sırbistan’ın arkasında kalmış olmanın üzüntüsünü yaşıyor ve bunun tartışması halen sürüyor. Bugünlerde bizde çok popüler ifade olan “Tarihin en iyi Portekiz’inin” Dünya Kupası dışında kalma endişesi yaşanıyor.
Maça üçlü savunma ile çıkmamız, yorumcuların en sevdiği tartışma konularından biriydi. Galatasaray’da çok sert eleştirilere uğrayan Berkan’ın 11’de olması da “Kuntz ne yapmak istiyor?” sorusuna yol açıyordu.
Oyun akışı olarak rakiple başa baş oynayabileceğimizi biliyorduk ama yiyeceğimiz erken bir gol işi karıştırabilirdi. Öyle de oldu. Sadece ilk 10 dakikalık dilimi gol yemeden geçirebildik. Golden sonra ayakta kalmayı becerdik. Beraberliği aramaya başladık, beş önemli pozisyon yarattık ama golü bulamadık. Özellikle Orkun’un yakından şutu gol olmalıydı. Portekiz kalecisi kurtardı. Oyunu tamamen dengeleyip umutlarımızı koruduğumuz dakikalarda çok bildiğimiz bir durumla karşılaştık; 42’de ikinci kez top ağlarımızda. Bundan sonrası çok zor.
Yine de çabamızı sürdürdük ve golü 65’te bulup maça tutunmayı başardık. Böylece, Milli Takımın neler yapabileceğiyle ilgili iddialar da bir ölçüde gerçeklik kazanmış oldu. Son 10 dakikaya 2-2 girme şansı bile yarattık ama Burak gibi deneyimli ve bu konuda becerikli bir oyuncunun atamadığı penaltı, böyle bir karşılaşmada olabilecek en kötü işti… 5 dakikalık uzatmada üçüncü golü yememizin çok üzerinde durulacak bir yanı yoktu…
Durun, insanlarımızı mutlu edecek türden bir iddia da ben ileri süreyim: Bu oyunla, öteki eşleşmelerdeki takımların hepsini yenebilirdik. Portekiz’i silkeledik ama yıkamadık. Yani berbat bir kuranın kurbanı olduk!
Minik bir soruyla bitirelim: Portekiz takımının teknik direktörü Alman olsa ve maça da Alman hakem verilse bizde neler konuşulup yazılırdı dersiniz?