‘Konu ben değilim memleket’ diyor ya Sezen Aksu. Konu hakikaten memleket, konu hayat, konu barış, konu insan; şu yoklukta, bu soğukta dayanışma; zorluklarla baş edebilme gücü. Nerede bu iyilik, nerede saygı, en azından moral verecek hoşgörü dili, dayanışma, kardeşlik hissi nerede kaldı? Yüzyıllardan bugüne insanlığı getiren onca manevi duygu nereye kayboldu? Devlet gücüyle mi hapsedildi? Kardeşliği, konuşup anlaşmayı, tartışabilme kültürünü kim tutuyor, kim saklıyor? Türküleri, masalları, yemekleri, şifalı otları asırlar öncesinden bugüne getiren geleneklere ne oldu? Her yıl bir öncekini arar olduk.
Bu gergin iklim, televizyonuyla, haberleriyle, kavga gürültüsüyle sokaklardan evlerin içine kadar sızıyor. Konu Sezen Aksu değil, memleket; konu çocuklar, onların geleceği.
Bir yıl okula gidemedi çocuklar salgının ilk döneminde. Uzmanlar her yaştaki çocuk için ayrı kaygılandılar. Eğitimden, arkadaşlarından, öğrenme ortamından uzak kalan çocukların zihninde yeteneklerinde telafi edilemez yaralar açıldığını söylediler. Bu çağlarındaki eğitim ve sosyal ilişki kaybının, her birinin kişisel gelişimini geriletebileceğini vurgulayarak uyardılar. Virüs yayılmasın diye zorunluydu belki o tedbirler. Peki haksızlıklarla, yoksullukla dolu bugünün gündemi; etiketleme, ötekileştirme, tehdit, öfkeli dil hızla yayılmıyor mu? Parlak çocukları, geleceğin muhtemel güzel günlerini doğmadan karartmıyor mu?
Minicik kalpler, doktor olacağım diye atıyor; kimi öğretmen olmak istiyor, kimi mühendis, kimisi gazeteci. Şarkıcı olacağım diye fırçayı eline alıp masaya çıkan çocuğa anlatabilir misiniz Sezen Aksu’nun yaşadığını? Çağrıldığında ifadeye geleceği halde, gece yarısı gözaltına alınan, jet hızıyla tutuklanan gazeteciyi, hukuku, yargıyı, “ölüyoruz, kırılıyoruz” diye yalvaran doktorları, sağlık emekçilerini anlatabilir misiniz çocuklarınıza? Ne olmak isteyebilirler ki şu ara? Çocukken çocuk bile olamadılar, büyüyünce ne olacaklar?
Ne uğruna borçlanıyor gelecekleri, kimin kavgası için heba ediliyor bugünlerİ? Köhnemiş, çağ dışı kalmış, yeniliğe değişime direnerek güç peşinde koşanlar, adına siyaset diyerek tasarladıkları hayatı dayatıyorlar. Kendileri için griyse dünya, siyahsa bu hayat, on beş yaşında bir genç için de gri olsun diyorlar. Başka renklere, farklı pencerelere, öteki seslere, tercihlere nefes aldırmıyorlar. Bari çocuklar gülüp eğlensin, yaşının delisi olsun, hayal kursun.
Hafta sonu karne aldılar. Baba kız neşeyle eve dönerken bir televizyon ekibinin mikrofonu uzandı: “Kızınıza karne hediyesi alacak mısınız?”
Önce elini tuttuğu evladına baktı, sonra muhabire. Düşündü, çok zor cevap verdi genç baba: “Bot almayı düşünüyorum, takdirname hediyesi olarak” Belli ki zaten alacaktı, soruya cevap vermiş oldu. Karne hediyesi, kışlık ayakkabı…
Herkes çağını yaşıyor. Neşesiyle kederiyle, yaşını yaşıyor. Keşke çocuklar da yaşasa. Sağ olsunlar, onlar annelerinin babalarının çağını yaşıyorlar.