Murat Aydın
Kanun devleti bile olamamak
Hukukun üstünlüğüne inanan, temel hak ve özgürlükleri koruyan bir yönetime sahip değiliz. Hukuk devletini, devleti yönetenlerin hukuka uygun davranması, kendisini hukuk kurallarıyla bağlı sayması olarak tanımlayacak olursak hukuk devleti olmaktan da çıkmış durumdayız. Hatta bırakın hukuk devleti olmayı, kendi çıkardıkları kanunlara, hatta yönetmeliklere, hatta emirlere bile uymayı kendileri açısından gerekli görmeyen bir yönetimle karşı karşıyayız. Yönetenler, koydukları kuralların kendilerini bağlamayacağı görüşündeler.
Bu duruma birkaç örnek verelim.
30 Nisan günü Resmi Gazetede yayınlanan 7318 sayılı Kanun, 30 Nisan ile 31 Mayıs arasında, karşılığı olsun olmasın bütün çeklerin bir ay boyunca bankaya ibraz edilemeyeceğini yani tahsil edilemeyeceğini hükme bağladı. Elbette düzenleme hatalıydı. Piyasa koşullarına uygun değildi ve buna dair hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Ama söz konusu olan bir kanun hükmüydü ve kanun hükümleri herkesi bağlamalıydı. Ancak öyle olmadı. Aynı gün Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlanan Ticaret Bakanlığı tebliğiyle kanunun bu hükmü yok sayıldı. Çeklerin belirtilen tarihlerde bankaya ibraz edileceği, karşılığı varsa tahsil edileceği, karşılığı yoksa karşılıksız işlemi yapılmayacağı söylendi. Bakanlığın tebliğiyle TBMM’nin yani milletin iradesi yok sayıldı ve bakanlık tebliği, kanunu yürürlükten kaldırıverdi.
Genel müdürlükler de kendilerini Meclisin çıkardığı kanunlarla, mahkemelerin kararlarıyla bağlı saymıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü 27 Nisan tarihli genelgesinde kamusal alanda görev yapan polisin görüntüsünün alınmasının engellenmesi gerektiği belirtildi. Bunun hukuka ve kanuna aykırı olduğuna ilişkin onlarca yüksek yargı kararı olduğu halde genel müdürlük kendisini tüm bunların üzerinde sayarak genelge çıkardı. Genelge açıkça hukuka ve kanuna aykırı. Polise verilen talimat da konusu suç teşkil eden bir talimat ve polisin bunu yerine getirmemesi gerekir. Üstelik 1 Mayıs olayları bu genelgenin aslında basını çalışamaz hale getirmek ve polisin insan hakları ihlallerini gizlemek için çıkarıldığını göstermeye yetti.
Yeri gelmişken genelgeyi uygulayacak polislere şimdiden söyleyelim; Bu genelge hukuka aykırıdır ve altında imzası olanlar kendilerini sorumluluktan kurtarmak için genelge içine küçük sözler eklemiş durumdalar. Sizler bu küçük sözleri görmeyip genelgeyi sizden istendiği şekilde uygularsanız suç işlemiş olacaksınız ve o genelgeyi imzalayanlar sizin arkanızda durmayacak.
Son bir örnek daha verelim. İçişleri Bakanlığı, küresel salgına karşı önlemler kapsamında açıkladığı genelgelerle cenazelere katılımı sınırladı. Ancak annesinin 14 Mart tarihindeki cenazesine ve bir tarikat mensubunun 20 Nisan tarihindeki cenazesine katılan İçişleri Bakanı, cenazelere kalabalık katılıma izin vererek kendi genelgesini yok saydı.
Tüm bunlar bize, hukuktan zaten kopmuş siyasi iktidarın kendi koyduğu kanunlardan, yönetmeliklerden ve hatta genelgelerden bile koptuğunu, hukuk devleti veya kanun devleti olmayı bir yana bırakalım devlet olma fikrinden bile uzağa düştüğünü göstermeye yeterlidir.
Tablo kötü ve karamsar olsa da çaresiz değildir. Her şeyden bu kadar kopmuş, halktan uzaklaşmış, koyduğu kuralların ömrü bir güne düşmüş bir iktidarın, siyasi ömrü de çok uzun olmayacaktır. Çare halkta ve halkın oylarıyla yapacağı tercihtedir.