Murat Aydın
Kadınlardan öğrenmeliyiz
Kadınlar biz erkekler gibi ikircikli davranmaz. Pozisyonunu korumak için hesaplı kitaplı adım atmayı da sevmezler. Biz erkekler gibi ‘ayran gönüllü’ olmadıkları için bir konuda tavır almaları bizden uzun sürse de tavır aldıklarında duruşları nettir, açıktır ve doğrudan hedefe yöneliktir. Görüşlerini olabildiğince açıkça anlatıp lehte aleyhte duruşlarını gösterirler. Böyle olduğu içindir ki tarihin her döneminde kadınların gösterdiği tavır iktidar sahiplerini korkutmuştur. İktidarlar bu korkularını yenmek için baskıdan cinsel şiddete, toplum ve çalışma hayatının dışına çıkarmadan değersizleştirmeye kadar her yolu denemiştir.
Tüm bu denemeler boşunadır. İçinden bir hayat çıkarmak gibi eşsiz bir beceriye sahip kadın her türlü baskıya rağmen hayattaki duruşunu göstermenin yollarını arayıp bulmuştur. Kadını eve kapatıp değersizleştirmeye çalışan, boyun eğmezse fiziksel ve cinsel şiddetle ezip kişiliğini yok etmek isteyen her çaba kadının her türlü iktidara karşı ortaya koyduğu net tavırla eninde sonunda karşılaşmıştır.
Türkiye’de 12 Eylül’den beri sokakta, hayatın içinde tutarlılık ve süreklilikle duran neredeyse tek hareket olan kadın hareketi İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında kitlesel olarak gösterdiği duruşunu son bir ayda yaşanan olaylarda bireysel olarak da ortaya koydu. İşte birkaç örnek;
Ankara sokaklarında örgü patik satan Zehra Canan, sömürü düzenini net ve duru bir dille ortaya koyunca iktidardan anında tepki gördü ve seyyar tezgâhını kaldırması için baskılara maruz kaldı. Ama Zehra Canan susmadı, durumu açıkça ortaya koydu. “Madem sen devletsin, ‘gel teyze sen ne yapıyorsun’ diye sor. Ben meraklı mıyım buz gibi havada çalışmaya? Ben de evimde oturmak isterim ama biz evde dursak da ev soğuk. Sen kütür kütür maaşını alıyorsun da biz ne yiyeceğiz, zıkkım mı yiyeceğiz’ dedi.
Kadına ne giymesi veya giymemesi gerektiğini söyleyerek onu ‘hizaya sokmaya’ çalışanların, hatta ‘iyi ama o da…’ diye başlayan cümlelerle bu baskıya zemin hazırlayanların tavrını apaçık görünür kıldığı için Gülşen’e bunca laf edildi. Gülşen, kadının net duruşunun ne demek olduğunu kendisini ve kıyafetini eleştirenlere verdiği cevapta gösterdi ve “kimseye ait değilim. Ben kendimim, kendime aitim” dedi.
Kendisinden uzaklaşan seçmeni yeniden saflarına çekmek isteyen siyasi iktidar, toplumu kutuplaştırmak için bahane ararken karşısına Sezen Aksu’nun 5 yıl önceki şarkısı çıkıverdi. Bir kadınla hele ki Sezen Aksu gibi toplumun her kesimi için kült bir değer olan bir kadınla uğraşmanın ne menem bir şey olduğunu anlayacak duyarlılığa sahip olmadıkları için ona sataştılar. Sağda solda dini duyarlılık kastılar. Aldırmadı Sezen. Cevap bile vermedi. Ama ülkenin birliğini temsil ettiği iddia edilen bir makamda oturan kişi, Allah’a yakarmak için gidilen ve herkesin eşit sayıldığı camide eline mikrofon alıp ‘dilini koparmaktan’ bahsedince verilecek en güzel cevabı, bildiği en iyi yolla verdi. Kendisini ezmeye, dilini koparmaya çalışanlara lafı hiç eğip bükmeden, öyle dümdüz şekilde “sen yolcusun ben hancı, dur bakalım” dedi. Sözleri bir gün içinde dünyanın her yerinde milyonlarca kişiye ulaştı.
Sezen Aksu’ya yaptıklarıyla duvara çarptığını tam olarak göremeyen iktidar, yine bir kadını hedef almaya cüret etti. Sedef Kabaş’ın paylaştığı bir atasözünü kendi üzerlerine aldılar. Adalet (!) Bakanı dâhil tüm iktidar sahipleri sıraya girerek ‘hesap sormaktan’ bahsettiler; Kabaş’ı gece yarısı evinden alıp tutukladılar. Ama bunun da beyhude çaba olduğunu, kadınları karşısına alan, onları ezmeye çalışan hiçbir iktidarın başarılı olamayacağını, kadınlar ve toplum gösterdiği tepkiyle bir kez daha ortaya koydu.
Velhasıl biz erkeklerin kadınlardan öğreneceği çok şey var. Sabrı ve sakinliği, doğruyu hiç eğip bükmeden savunmayı ve belki de en önemlisi, karanlığın gözüne dimdik bakıp sözünü en duru, en net cümlelerle söyleme cesaretini kadınlardan öğrenmeliyiz. Bu cesareti öğrenip korkumuzu yenebilirsek sadece kadınlar değil biz erkekler de özgür olacağız.