Hasan Tahsin Benli

Hasan Tahsin Benli

İstanbul Sözleşmesi” ve kadın emeği

“İstanbul Sözleşmesi” tartışması, şimdilik ilgili çevrelerde yoğun olarak ele alınsa da, önümüzdeki günlere damga vuracak gibi görünüyor.

Tartışmanın bir tarafı sözleşmeyi bağlamından tamamen kopartarak sürdürüyor. Diğer taraf ise kazanılmış haklarını kaybetmemek için kıyasıya bir mücadele veriyor.

Özellikle sosyal medyada konuya ilişkin yoğun bir kampanya var.

Tartışmanın öznesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” kadına karşı şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirliyor.

• • •

Sözleşmenin üzerinde durduğu dört temel unsur; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirmesi.

Sözleşme, kadına karşı şiddeti “bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü” olarak tanımlıyor.

İmza koyan ülkelerin sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izleniyor.

• • •

Sözleşmenin, ülkemizdeki resmi adı, “Kadına Yönelik Şiddet ve AİLE İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi.”

İlk imzacısı olduğumuz sözleşmede uygulama farklılığımız buradan başlıyor.

Bizdeki resmi çevirisinden farklı olarak uluslararası düzlemde sözleşmenin asıl adı   “Kadına Yönelik Şiddet ve EV İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi.”

Bu tespit bizde tartışmanın temel öznesinin sözleşmeden ziyade kadının konumlandığı yer olduğu gerçeği ile yüzleştiriyor.

Yani bu anlayışa göre, kadının yeri AİLE’dir ve bunun dışındaki ortamlarda başına gelecek her şeyden kendisi sorumludur.

Sonuçlarına kendisi katlanır.

Devlet kadını AİLE çatısı altında yaşayacağı şiddet ve ayrımcılıktan korur, bu yapının dışına çıktığında artık tek başınadır. 

• • •

Peki kadın sokağa çıktığında, çalışma hayatına dahil olduğunda, büroda, fabrikada yani ailenin dışında devlet korumasından çıkıyor mu?

Sosyal hayata, çalışma hayatına dahil olduğunda algı tamamen karmaşık hale geliyor.

• • •

Çalışma hayatına dair tüm istatistiklerinde bu toplumsal algı kendini gösteriyor ve kadın yine erkekten boş kalan yerde ve miktarda kendine yer bulabiliyor.

Çünkü kadın emeği hep ikincil kazanım olarak görülüyor.

Erkeklerin asli, kadınların tali çalışan olarak görüldüğü, kadının eve ek gelir getiren olarak düşünüldüğü bir ülkede çalışan kadın olmak, başlı başına bir mücadele alanını daha doğrusu bir “var olma mücadelesi” vermeyi beraberinde getiriyor.

• • •

Kadını aile dışında görmeyi reddeden yapı, “İstanbul Sözleşmesi”ni içerdiği maddeleri çarpıtarak bunu kültürel bir tehlike olarak göstermeyi tercih ediyor.

Büyük bir hak mücadelesi sonrasında 2011’de imzalanan bir sözleşme yıllar sonra tartışmaya açılıyor.

Aslında tartışma sözleşme üzerinden yapılıyor görünse de, aile kavramı korunmaya çalışılıyor gibi bir ilizyon yaratılmaya çalışılsa da, burada asıl olarak tartışılan “kadının yaşam hakkı, kadının insan hakkıdır.”

• • •

Yakın zamanda tıpkı Türkiye gibi Polonya da “İstanbul Sözleşmesi”nden imzasını çekeceğini açıkladı.

Avrupa Konseyi’nin itirazlarına, Polonyalı kadınların tepkilerine rağmen, geri adım atmayacak gibi görünüyor.

Ancak Polonya’nın bu kararına tepkiler gecikmedi.

Zaten insan hakları ihlalleri konusunda yıllardır Avrupa Birliği’nin hedefindeki Polonya hükümetinin, kadına şiddeti önlemeye yönelik hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini duyurması Brüksel’de büyük tepkiyle karşılandı.

Avrupa Komisyonu, “Bu önemli bir sözleşme, kadına yönelik şiddeti engellemeyi amaçlıyor, Avrupa toplumlarında yerini almalı. Bu yüzden hayata geçirilmesi için mücadele etmeye devam etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

• • •

Avrupa’daki işçi sendikaları, Polonya’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi planladığını açıklamasının ardından, AB liderlerinin İstanbul Sözleşmesi’nin birlik içerisindeki ülkeler tarafından onaylanmasının bir öncelik haline gelmesi amacıyla, sözleşmenin AB ülkeleri içerisinde onaylanması için talepte bulunuyorlar. 

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, “AB liderleri artık İstanbul Sözleşmesini Avrupa düzeyinde ve her üye ülkede onaylamayı bir öncelik haline getirmelidir. İyi niyetli olmak yeterli değildir, işyerinde ve evde şiddete maruz kalan kadınlar için bunlar temel haklar haline getirilmelidir” diyor.

• • •

Sanayi sendikalarının uluslararası örgütü IndustriALL, Avrupa Komisyonu Başkanı’na gönderdiği mektupta, işyerlerinde kadınlara karşı uygulanan şiddete dikkat çekerek çarpıcı tespitlerde bulunuyor.

IndustriALL’un tespitlerine göre, kadınlara yönelik fiziksel veya psikolojik şiddet, çalıştıkları sektörden, mesleklerinden veya eğitim düzeyinden bağımsız olarak işyerinde gerçekleşiyor.

Hemşireler, öğretmenler, bakıcılar, temizlikçiler, ulaşım, perakende ve ev işleri ve ağırlama çalışanları gibi bazı işler özellikle savunmasız.

Ancak bu risk çalışan bütün kadınlar için geçerli.

-Avrupa çapında ulaşım sektöründe çalışan kadın işçilerin yüzde 63’ü yakın zamanda en az bir şiddet eylemi yaşamış.

-Hollanda’daki her dört kadın işçiden biri müşterilerden, öğrencilerden veya yolculardan yönelen şiddete maruz kalmış.

-Bulgaristan’daki sağlık çalışanlarının yüzde 50’si işyerinde şiddet yaşamış.

• • •

Avrupa ülkelerinde sendikalar ve işverenler, işyerinde kadına yönelik şiddetin önlenmesinde sorumluluk alıyor.

Sendikalar, şiddet ve tacizin bildirilmesi ve kaydedilmesi, mağdurların desteklemesi için önemli bir rol oynuyor.

Bu konu özellikle Avrupa genelindeki imzalanan toplu iş sözleşmelerinde özel olarak ele alınıyor.

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC) 80 sözleşme üzerinde yaptığı bir araştırmaya göre, konuya ilişkin düzenleme sayısı her geçen gün artıyor.

• • •

Türkiye’de işyerlerinde kadın sorunlarıyla yakından ilgilenen sendika yok denecek kadar az.

Birkaçı dışında, toplu iş sözleşmelerinde konuyla ilgili hükümler yer almıyor.

Geçtiğimiz dönemde büyük bir sözleşmeye bu konuda madde koymak isteyen bir sendika, bütün çabasına rağmen sonuç alamadı.

Sendikalar da, işverenler de konuya duyarsız.

• • •

Duyarsızlığın en önemli kanıtı, “İstanbul Sözleşmesi” üzerine yaşanan onca tartışmaya, kadınların protestolarına rağmen, sendikalardan henüz güçlü bir ses duyulmaması.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Tahsin Benli Arşivi