Galip Umut Özdil
İŞLEVSİZ DESTEKLERLE NEREYE KADAR?
Çiftçinin kâr etmesini sağlayan yöntemler var. Asıl olan girdileri değil, ürünleri desteklemek. Yeni kuşağı girişimci olarak tarıma kazandırmalıyız. Gerçek veriler ışığında akılcı politikalar üretmek ve uygulamak mümkün. Tarımı, Tarım Bakanlığı yönetmeli.
Tarımda rasyonel politikalar üretebilmek için, akılcı ve gerçekçi olmak gerekiyor. Bunun yolu gerçek veriler ışığında analitik düşünebilmektir. 1950’li yıllardan beri sorun tespiti yapıyoruz, şikâyet ediyoruz ama hiçbir şey değişmiyor. Kaybeden hep çiftçi ve tarım sektörü oluyor.
Sorun zihniyet sorunudur, sorun tarıma ekonomi-politik açısından bakış sorunudur. En ağır neoliberal politikalar tarım sektöründe uygulanıyor. Tarım “Fizibilitesi olan ve kârlı bir alan değildir” anlayışıyla bilinçli olarak diğer sektörlerden birkaç adım geride bırakılıyor.
1970’li yıllardan itibaren tarımı hiçbir zaman geri plana atmayan gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerin tam tersini yapmaları içi dayatmacı politikalar izledi. Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Uluslararası Para Fonu (IMF) bu dayatmacı politikaların uygulatıcıları oldu.
“Taban fiyat açıklayamazsın”, “Süt işleyemezsin”, “Şeker üretemezsin”, “Bez satamazsın” dediler. Kısacası tarımda hiçbir şey yapamazsın, ancak ben diğer sektörlerden ne kalırsa sana küçük bir alan açarım, o çapta yaşayabilirsin dediler.
Oysaki tarım tüm ekonomik sektörler içinde en dezavantajlı sektördür. Tarım ikame edilemez bir alandır.
Bu olumsuz sürecin geriye döndürülmesi için ilk olarak en üst yöneticilerin sorunun farkında olması gerekir. Fahiş oranda artan gıda fiyatları ve kırsal nüfusun siyasi ve politik tercihlerinin değişmesi, o üst yöneticilerin sorunu fark etmelerine neden oldu ama gereği yine de yapılmıyor.
Derin yoksulluk tarımdan ve tarımsal nüfus hareketliliğinden besleniyor. Köy kırsalından kopup kente giden insan geri dönmez. Şu anda kırsalda kalıp üretim yapmaya devam edenlere diğer ekonomik sektörlerde olduğu gibi rahat bir alan açmak için uğraşıyoruz. Ayrıca daha önce tarımsal üretim yapmış ama şimdi kentlerin uzak köşelerinde yaşayan 2. ve 3. neslin girişimci olarak tekrar köye dönmesinin yolları var. Daha önce tarım ile uğraşmış sermaye sahiplerini tekrar heveslendirmenin yöntemleri var.
Destek politikası işlevini yitirdi
Şu anda uygulanan tarımsal destek politikalarının uygulanabilirliği kalmamıştır. 42 kategori, 144 kaleme bölünen desteğe ne çiftçinin ne de Tarım ve Orman Bakanlığı bürokrasisinin yetişme şansı var.
Ayrıca girdiler üzerindeki desteklerin bir realitesi kalmadı. Dünyada 3.6 trilyon dolarlık tarımsal üretim var ve %15’e denk gelen 540 milyar dolarlık tarımsal destekleme yapılıyor. Türkiye’de ise aynı parametrelere göre sadece %3 ila 4 seviyesinde bir destekleme yapılıyor. Hiçbir gerçekliği olmayan TÜİK verilerinde bile tarımsal girdi artışının %30’un üzerinde olduğunu düşündüğünüzde anlamsızlık net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Bu kadarla kalmıyor, biz destekleri bir yıl sonra ödediğimiz için bu para çiftçinin cebine girene kadar % 30 daha küçülüyor.
Asıl olan girdileri değil, ürünleri desteklemek
2005 ve 2006 yıllarında TL değerli olduğu zaman, tarımsal girdilerin pahalı olmasından şikâyet ediyorduk. O zamanlar girdiler yurt dışında göre %30-35 daha pahalıydı. Bizim çıktılarımız yani ürünlerimiz de daha pahalıydı. Dolar 5-6 TL seviyesine geldiği zaman bizim ürünlerimizle yurt dışındaki çiftçilerin ürünlerinin fiyatları eşitlendi. Şimdiki dolar kurunun artışı dolayısıyla bizim ürünlerimiz ucuzladı. Bu bize işin girdilerle ilgisi olmadığını anlatıyor. Makroekonomik istikrarı koruyamayıp TL’nin değerini gerçek yerinde tutamazsanız, girdiler üzerinden yaptığınız desteklerin çiftçi için bir anlamı kalmıyor.
Girdiler odağında desteklenmeli
Girdileri hiç desteklemeyelim demiyoruz. Tarımsal girdilerin hepsinin maliyetini ortalama %15-20 seviyesinde ve odağında desteklerseniz sorun çözülür. Çiftçimiz 2020 yılında 160 ile 200 milyar TL tutarında girdi bedelini cebinden ödedi. Siz bunu destekleyecekseniz girdiyi aldığı anda kartına yüklersiniz, iş biter.
Çiftçi nasıl kâr eder?
Bizim asıl olarak girdileri değil, çıktıları yani ürünlerin fiyatını desteklememiz gerekiyor. Örneğin çiftçinin buğdayının fiyatının haziran ayında 3 bin TL edeceğini hesaplayabilip fiyatı da bugünden açıklarsanız ve parayı temin ederseniz, çiftçinin başka desteklemeye ihtiyacı kalmaz. Çiftçinin de kâr etmesini sağlamış olursunuz. Piyasayı dengeleyerek, düzenleyerek ve denetleyerek çiftçinin hak ettiği fiyatın verilmesini sağlayacağız.
Çok zor mu? Değil. Tarım ekonomisinde bunların hepsinin yöntemi var. Kime kadar gübre, mazot lazım, rekolte ne kadar olacak, bunların hepsini bugünkü teknoloji ile görüp hesaplayabiliyorsunuz. Makroekonomik dengeleri de doğru okursanız doğru fiyatı çok önceden verebilirsiniz.
Biz haziran ayında TMO’nun 12-13 milyon ton buğdaya ihtiyacı olduğunu, o zamanki fiyat olan 240 -250 dolardan piyasaya girmesini, işi bitirmesini söyledik. Şimdi buğdayın fiyatı 350 doları aştı. Bunu nereden bilip söyledik. Biz bakanlık değiliz ama öngörümüz var, kapasitemiz var, analitik zekâmız var.
Türkiye’de üretilen 22 ürünün toplam değeri, tarımsal brüt hasılanın %55’ine denk geliyor. Bu 22 ürünü dengeleyebilirseniz, tarım piyasasının tamamını kontrol altına almış olursunuz.
Tarımı kim yönetiyor?
Kuraklık desteklerini bile henüz ödeyemediler. Kaynak yok çünkü. 2020 yılında 22 milyar TL bütçe vardı. Havuz bu kadar. Çiftçi Ahmet’ten alıp çiftçi Mehmet’e vermek zorunda kalıyorlar. Tarımı, Tarım ve Orman Bakanlığı yönetiyor olsaydı, bakan çıkıp derdi ki: ‘Söz verdim, tebliğ çıkardım, 2,5 milyar TL kuraklık ödemesi yapmam lazım.’ diyemiyor.
Sulama yatırımlarında da çok yanlış var. 10 milyar dolarlık bir proje ile tarımda su kullanımını yarı yarıya düşürecek bir proje üzerinde çalışıyoruz.
Ayrıca eğer ithalat lobisi çalışmıyorsa, hemen süt ineklerinin kesilmesini durdurmalılar.