Haldun Solmaztürk
“İltizam-ı küfür [CHP’ye oy vermek] küfürdür”
“Cumhuriyetin ta kuruluşundan beri tıpkı siyam ikizleri misali bir toplum var, bir yüzü Doğu’ya diğeri Batı’ya bakan. Bu iki yüzü sağlıklı bir bünyede bir araya getirebilecek bir helalleşme…”
Saltanat 1922’de, Büyük Zafer’den hemen sonra kaldırıldı. Lozan’dan sonra da önce Cumhuriyet ilan edildi arkasından Hilafet fiilen lağvedildi.
Halk iradesine dayalı çağdaş bir devletin temelleri olan bu adımların bazı kesimlerde yarattığı travma çok büyüktü. İyileşmesine, sosyal ve siyasi hayatımızın normalleşmesine izin vermediler. Efsanevi bir Hilafet ve Saltanat kavramı yanında Cumhuriyet’e kin ve nefreti besleyip canlı tuttular, nesilden nesile aktardılar. Hilafet’in kaldırılmasını—demokrasiyi—asla kabullenmediler
Onlardan ‘Fesli’ biri “Keşke Yunan galip gelseydi. Ne Hilafet yıkılırdı, ne Şeriat kaldırılırdı, ne Medrese lağvedilirdi, hiçbiri olmazdı. Bizim gavur elin gavurundan daha şiddetlidir.” diyordu.
Yıllar önce anlatmıştı. Bu kavgaya daha ‘on üç yaşında’, 1946’da çok partili rejime geçildiğinde başlamış. Kavga dediği ‘hilafetin’ ihyası davası…
Bu kavgada (!) Cumhuriyetin kurucularını, kurucu idealleri—ve Parti’yi—hedef aldılar, kin ve nefretlerini onlara yönelttiler, ‘seçilmiş travmayı’ bu sayede canlı tuttular.
“Kemalistler, Kemal Paşa Hilafet’i yıkarken, dinsizlerden fazla gafil Müslümanlardan istifade ederek bu ihaneti irtikap et-miş”, yani “Küfrün bu memlekette iktidar olmasında” Müslümanların gafletlerinin rolü İslam’a inanmayanlarınkinden (!) fazlaymış.
Bunları söylediğinde 1990’lar; İslamcı kadroların siyasi güçlerinin arttığı, İstanbul ve Ankara belediyelerinde yönetime geldikleri dönem. Özgüvenleri zirvede, çok daha iddialılar, kendilerince nihayet rejimi sallıyorlar: “Bugün de küfrün iktidardan düşmesinde Müslümanların gayretinden ziyade kafirlerin [a.b.] kusurları rol oynayacak ve bu devlet Müslümanların kucağına kendiliğinden düşecek. İnsanların iradesiyle değil, Allah’ın lütfu keremiyle”.
Öyle de oldu, 2002’de bu devlet sadece kendilerini Müslüman sanan ‘Müslümanların’ kucağına kendiliğinden düştü. Seçilmiş ‘travmanın’ yanına seçilmiş ‘zafer’ de koydular, pekiştirdiler.
Ama kavga (!) bitmedi…!
Saltanat, 2017’deki Anayasa değişiklikleri sayesinde fiilen ihya edildi, sıra Hilafet’e geldi. Ama, Parti’yi kapatmadan bunun mümkün olamayacağını biliyorlardı. ‘CHP kapatılmalıdır’ hezeyanları bugünlerde yine gündemde ama yeni değil—1970’lerden geliyor.
Haziran 2015 seçimlerinden hemen önce de ‘CHP’ye kapatma davası açılacak’ yaygarası başlatmışlardı. ‘Fesli’ o dönemde piyasaya bir de ‘kitap’ çıkardı: CHP’nin Günah Galerisinden Sayfalar. Seçim meydanlarında dağıttılar, hatta utanmadan camilerde ibadete gelenlerin ellerine tutuşturdular.
Kitap (!) CHP’nin “İslam dinini ve milletimizin ahlak, şahsiyet ve dünya görüşünü” imha maksadıyla icra ettiği ‘şenaatleri’ (kötülük, fenâlık) gösteriyormuş. Cumhuriyet’in başlangıcındaki [a.b.] idarecilerin asli siyasi maksadı “Dinsiz bir millet” yaratmakmış. CHP’nin ‘Altı oku’ İslami imanın altı şartı yerine konulmak üzere icad edilmiş…
“Sapık ve tehlikeli gerçek bundan ibarettir”, “İltizam-ı küfür [CHP’ye oy vermek] küfürdür, mâsiyete [Şeriat’a uymama haline] rıza da aynen mâsiyettir” diyor—diyorlar.
Şimdi CHP Genel Başkanı bunların karşına çıkıp “Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır” deyip, bir yerde “Doğu’ya ve Batı’ya bakan” yüzleri sağlıklı bir bünyede bir araya getirmek istiyor.
Olması gereken de aslında tam olarak bu.!
Ama bu şekilde mümkün değil.!
“Şeriat gelsin de isterse Türkiye batsın, ben razıyım [Siz razı olmasanız da]. Kafir olarak ölmek başka, zulüm altında mümin olarak ölmek başka şeydir” diyebilenlerle, bunları ‘üstad’ bilip masalarında ağırlayanlarla bu şekilde helalleşmek olası değil. Çünkü yaşadıkları ve 1908’den (hatta 1876’dan) beri yaşattıkları, besleyip büyüttükleri, sıkı sıkı sarıldıkları travma ve o travmayla özdeşleştirdikleri ‘CHP’ düşmanlığı artık onların kimliği haline gelmiş.
Nitekim “Benim adıma kimse ile barışmasın. Dostlar birbiri ile barışır, onlarla dost değiliz” deyip kesip atıyorlar. “Çocuğuma neyi dokunma. Hadi, yürü, yürü.!” diyen Çorum’lu kadın gibi.
İçinde bulunduğumuz tarihi, kritik süreçte hata yapma lüksümüz hiç yok ama tam da bu oldu. CHP’nin helalleşmesi, CHP’yi hedefine koyan asırlık Hilafet davasının zafer narasına dönüştü.
Türk toplumunu sağlıklı bir bünyede bir araya getirmenin, nitelikli çoğunluğu demokrasi ve iyi yönetim ortak zemininde buluşturmanın başka—uygulanabilir—yollarını bulmak zorundayız.
“İltizam-ı küfür küfürdür. Mâsiyete rıza da aynen mâsiyettir” diyorlar, anlayın artık…!