Fatma Acar Ünlü
İklim Anlaşması Yeşil Mutabakat
Farkında mısınız, gelecek geldi bile…
Paris İklim Anlaşması, farkında olmamız gereken önemli bir olaydır, NATO’nun kuruluşundan beri en kapsamlı yapılanmadır. Bu süreç ve devamında olacaklar iyi kavranmalı ve değerlendirilmelidir.
Ülkece o kadar çok derdimiz var ve kendimizle o kadar meşgulüz ki etrafımızda olup bitenleri algılayamıyoruz. Bunun temel nedenlerinden biri idare sisteminde yapılan değişimin yetersizliğinden dolayı politika tasarım kabiliyetinin neredeyse yitirmiş olmasıdır. Politika yapıcılar ve karar vericiler, etrafta olup bitenleri fark etseler geleceğe hazırlıksız yakalanma ihtimalimizin her geçen gün nasıl arttığını görürlerdi.
Paris İklim Anlaşması Nedir?
Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşmadır.
Türkiye 2016’da imzaladı ve TBMM’de onaylandı. “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” ise TBMM’den geçerek yasalaştı ve kanun 7 Ekim 2021 tarihinde resmi gazetede yayımlandı.
Yürürlüğe giren anlaşma Türkiye’ye iklim değişikliği ile mücadele konusunda birçok sorumluluk yüklemektedir ve Türkiye’nin yeni iklim rejimi çerçevesinde yaşanacak gelişmelere ayak uydurmasının gerekli olduğu ifade edilmektedir.
Küresel bir danışmanlık şirketi tarafından hazırlanan, ‘’The Paris Effect’’ adlı raporda, Paris Anlaşması’nın 2015’te kabul edilmesinden bu yana gerçekleşen beş yıllık ekonomik, sosyal ve politik eğilimlerin değişim hızı ve ölçeği değerlendirilmiştir.
Rapor, sera gazı emisyonları ve küresel ısınma artmaya devam ederken, ekonomide etkili sektörlerin daha düşük karbona dayalı süreçlere geçişinin hız kazandığını göstermekte. Rapor ayrıca güneş ve rüzgâr enerjilerinin hızla düşen maliyetlerini, bu enerji kaynaklarının birçok pazarda fosil yakıtlardan daha iyi bir seçenek olduğunu, elektrikli araçlarla (EV) teknolojilerinin gelişimini ve hızını da göstermektedir.
2030 yılına kadar, emisyonların %70’inden sorumlu karayolu taşımacılığı, ısıtma ve tarım dâhil olmak üzere birçok sektörde rekabetçi ve düşük karbonlu çözümler elde edilmesi, ağır sanayi sektörlerinde daha temiz ve yeşil çözümler geliştirilmesi gerektiği de raporda belirtilmektedir.
Ayrıca sıfır karbon emisyonlu teknolojiler ve iş modellerinin, doğru politikalarla desteklendiği sürece 2030 yılına kadar birçok sektörde eski, yoğun karbonlu endüstrileri geride bırakabileceği, durumu akıllıca değerlendirebilen ülkelerin, şirketlerin, yatırımcıların ve kentlerin, risk dengesinin değiştiğinin farkında oldukları ifadeleri de kullanılmıştır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı Nedir?
Son dönemde kaynakların bilinçsizce tüketilmesi, üretimde doğal dengenin göz ardı edilmesi gibi nedenler sonucunda dünya iklim kriziyle karşı karşıya kalırken, bu konunun çözüm için de çalışmalar başlatıldı. Bunlardan biri de Yeşil Mutabakat oldu.
Avrupa’yı 2050 yılında karbon-nötr hale getirmeyi amaçlayan Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen bir politikadır. Politikanın oluşturulmasının nedenleri, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, ozon tabakasının incelmesi, su kirliliği, atık üretimi gibi çevresel sorunlara dayanmaktadır. Bu konularla ilgili ihtiyaç duyulan yatırımları ve mevcut finansman araçlarını, adil ve kapsayıcı bir geçişin nasıl sağlanacağını açıklamaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde vergi mekanizması düzenlemesi yapılarak Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD) mekanizması AB tüzüğü olarak açıklanmıştır. İlgili tüzük enerji yoğun 5 sektörün ithalatını hedefleyerek bu sektörlerin karbon emisyonunun düşürülmesine yönelik düzenleme ve fiyatlandırma amacıyla kurulmuştur. Bu enerji yoğun sektörler; demir- çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektriktir.
Türkiye’nin, uluslararası ticaret düzeninde son yıllarda ivme kazanan iklim değişikliği ile mücadele politikalarına adaptasyonunu sağlamayı hedefleyen ve ihracatta rekabetçiliğimizi güçlendirecek bir yol haritası niteliğinde olan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” yayımlandı.
TÜSİAD tarafından hazırlanan, Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) kapsamında “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” ile öngörülen Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin (SKD) Türkiye’den Avrupa Birliği’ne (AB) ihracat yapan sektörler üzerine olası etkisi değerlendirilmiştir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın (AYM) bileşenlerinin merkezinde AB ekonomisini sürdürülebilir bir gelecek için dönüştürme amacı bulunmaktadır. AYM 2050’de AB’nin iklim-nötr olması hedefiyle sera gazı emisyonlarının belirli bir program dahilinde azaltılması hedefini içermektedir. AYM ile salt bir “çevre” stratejisi değil ülkemizi de yakından ilgilendiren yeni bir uluslararası ticaret sistemi ve iş bölümü kurgulanmaktadır. AB Komisyonu, iklimle ilgili hedeflerin gerçekleşebilmesi için baş koşulu ekonominin tümünde karbonun etkin biçimde fiyatlandırılması olarak görmektedir.
Bu doğrultuda, AB’den karbon kaçağını azaltmak amacıyla, SKD mekanizmasıyla ticarette yeni vergiler ve tarife-dışı engeller ile örülmüş yeni bir sistem üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye açısından kritik bir yansıması ise AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmalarının sürdürülebilirlik ve Paris Anlaşmasının uygulanması hükümlerini içermesidir.
Türkiye, iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonları konusunda tarihsel ve güncel olarak en büyük kirleticiler arasında yer almamakla birlikte, 1990’dan bu yana sera gazı emisyonlarını %110,4 oranında artırmıştır.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) -Türkiye ve İstanbul Politikalar Merkezi iş birliğiyle Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Doç. Dr. Ebru Voyvoda tarafından gerçekleştirilen analizde;
‘’Türkiye 2030 yılında karbon emisyonlarını, yüksek büyüme tahminleri içeren senaryoya göre %40, gerçekçi büyüme tahminine dayanan senaryoya göre ise %23 oranında azaltabilir. Bu sayede, ekonominin karbon emisyonu yoğunluğunda da (yıllık CO2 emisyonu/GSYH) %20 oranında bir düşüş sağlamak mümkün olabilir’’ denilmektedir.
Bu doğrultuda bir dönüşümün başlatılması için hazırlanan raporun içeriğinde; Karbon vergisi toplanması, bu vergilerin yenilenebilir yatırım fonu vasıtasıyla yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmek için kullanılması da vardır.
Rapordaki bulgularda, bu emisyon azaltımı tedbirlerinin, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki payının fosil yakıtlar aleyhine artırılmasını mümkün kılabileceği de vurgulanmıştır.
Bu değişim ile karbon emisyonlarında %23, kömür ithalatında %25, doğal gaz ithalatında ise %35 oranında düşüş sağlanacağı öngörülmüştür.
Türkiye, kendi karbon vergisi rejimini, AB ile ne kadar uyumlaştırırsa, AB’nin ton başına tahakkuk ettirdiği kadar karbon emisyonu vergisini kendisi toplayabilir ve mallarımız AB pazarına girerken Türkiye’de ödenen tutar otomatik olarak mahsup edilebilir. Öncelikle AB ile uyumlu karbon emisyonu azaltmaya niyet etmek gerekiyor. Vergi yükünü çalışanların üzerinden alıp, karbon emisyonlarını azaltmayanlara aktarmayı başarması gerekmektedir.
Türkiye’nin Gümrük Birliği Modernizasyonu için de başlatılacak teknik müzakereleri hem yeşil dönüşüm hem de dijital hizmetler altyapısına uyum sağlamak için iyi kullanması gerekmektedir.
Öncelikle, yeşil mutabakat ile dijital dönüşümü ayrı ele almamak gerektiğinin altı çizilmelidir. Bu da başka bir yazının konusu olsun çünkü çok daha ayrıntı ve bilinmezlikler içermektedir. Dijital ticaret omurgasının kurallarına, veri paylaşımı ilkelerine uyulmaz ise AB ile Gümrük Birliği’nin hiçbir anlamı kalmayacak ve ticaret yapmak olası olmayacaktır.
Tercihler ve seçimler yapmak, adımlar atmak, geleceğe hazırlanmak zorundayız. Olduğumuz yerde sallanarak, gidiyormuş gibi yapmaya devam edersek, gelecek aslında geldi ve bizi hazırlıksız yakalayacaktır. Türkiye’nin yakın tehlikelerin farkına vararak kapsamlı bir vizyona ve değişime ihtiyacı vardır.