Murat Aydın
İkinci yüzyılda insan hakları
10 Aralık İnsan Hakları Günü vesilesiyle Türkiye’nin hak ve özgürlükler tablosu bir kez daha gözlerimizin önüne serildi. Tablo iç açıcı değilse de gelecek dönemde neler yapmamız gerektiğini ortaya koyması bakımından yol gösterici. O nedenle bazı rakamların üzerinde durmalıyız.
Ülkede temel hak ve özgürlükler giderek kısıtlanıyor, otoriter ve totaliter yönetim anlayışı hayatın her alanına nüfuz etmeye çalışıyor. Freedom House’ın yayınladığı Dünyada Özgürlükler Raporu’na göre, Türkiye 100 tam puanın ancak 32’sini alabiliyor ve bu puanla 195 ülke arasında 146. sırada yer buluyor. Üstelik Türkiye son 10 yılda özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülke durumunda.
Hak ve özgürlüklerdeki gerilemeyi sadece yabancılar söylemiyor. Ülkede yaşayanlar da bu durumun farkında. Uluslararası Af Örgütü’nün araştırmasına göre, Türkiye’de yaşayanların yüzde 82.1’i temel hakların, yüzde 52.4’ü düşünce özgürlüğünün ihlal edildiği görüşünde.
World Justice Project’in 2021 yılı Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye 139 ülke arasında 117. sırada. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında 86., Dünya Ekonomik Forumu 2020 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde 153 ülke arasında 130. sıradayız.
Türkiye 2006 - 2021 arasında 228 yeni cezaevi yaptı ve toplam cezaevi sayısı 384 oldu. Ayrıca 2010 yılından sonra, mevcut 37 cezaevine bina eklendi. Bu şekilde mevcut cezaevi kapasitesine 200 bin kişilik yeni kapasite eklendi. Suç sayılmayacak eylemler nedeniyle insanlar cezaevine konulurken, toplumsal huzuru zehir eden suçlular, çıkarılan şartla tahliye kararları ve salgın izinleriyle etkin bir denetim olmaksızın serbest bırakılıyor. Buna rağmen cezaevleri dolup taşıyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2006 yılında cezaevlerinde yaklaşık 70 bin kişi kalırken bugün 266 bin kişi hapis yatıyor. Ocak 2020 verilerine göre Türkiye’de her 100 bin kişinin 357’si cezaevinde. Bu sayı toplam nüfusa oranla Avrupa’nın en kalabalık cezaevi mevcudunun bizde olduğunu gösteriyor.
Rakamların gösterdikleri kötü de olsa son on yılda ortaya konulan adalet, hak ve özgürlük talebi hukuksuzluğu düzletme konusunda toplumsal bir bilinç ve direnç olduğunu gösteriyor. Adalet ihtiyacı ülkenin gündeminde sürekli yer aldı ve toplumsal bir talep oluşmaya başladı. Ana muhalefet partisi lideriş adalet istemiyle Ankara’dan İstanbul’a günlerce süren bir yürüyüş yaptı. Adliye binalarının, cezaevlerinin önünde, sokak gösterilerinde insanlar adalet, özgürlük, eşitlik talep etti, etmeye de devam ediyor. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde refahın da kalkınmanın da mutluluğun da huzur içinde yaşamanın da mümkün olmadığı toplum tarafından daha çok görüldü.
Hepimizin güven içinde yaşayacağı bir toplum inşa etmek için temel hak ve özgürlüklerin her alanda sağlandığı bir hukuk sistemine ihtiyaç var. Suçluların hak ettiği cezaları aldığı, cezaların ıslah edici olduğu, düşüncelerini ifade ettiği için kimsenin soruşturulmadığı ve hapsedilmediği bir adalet sistemi kurmalıyız.
İnsan Hakları Günü vesilesiyle ortaya konulan rakamlar ve tablo, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında üstlenmemiz gereken temel görevlerden birisinin insan hak ve özgürlüklerinin hayata geçirilmesi olduğunu gösteriyor. Tablo kötü, görev zor olsa da karamsar değiliz. Çünkü bu görevi en iyi şekilde yapacak siyasi ve toplumsal güce sahibiz.