Murat Aydın
Hukuki değil siyasi karar
Lafı eğip bükmeye gerek yok. Osman Kavala ve diğerleri için verilen mahkûmiyet hükmünün hukukla, adaletle, bağımsız yargıyla ilgisi yoktur. Bu kararı hukuk açısından irdelemek, suçun neden oluşmadığını anlatmak hukuk bilimine hakaret olur. Verilen karar siyasidir ve siyasi iktidarın, kendi eylem ve söylemleri için hukuku araç kılmasının en belirgin örneğidir. O nedenle konuyu hukuki zeminde tartışmak beyhude bir çabadır.
Yargıçların sosyal medyada yapacakları “like” ile tarafsızlıklarına gölge düşürmelerinden endişe edip sosyal medya kullanımına dair genelge çıkaran HSK, iktidar partisine üye olup o partiden milletvekili aday adayı olan kişinin, aynı siyasi partinin kurduğu hükümeti devirme iddiasıyla görülen davada yargıçlık yapmasında sakınca görmediğine göre meseleyi yargı bağımsızlığı zeminin de tartışmanın da anlamı yok.
Defalarca verilmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayan iktidar, bundan kaynaklanan sorunu kendince çözebilmek ve “O iş bitti” diyebilmek için bu kararın verilmesini istedi ve karar verildi. Ancak iktidarın muhatap olacağı hiç kimse bu kararın hukukun gereği olarak verildiğine inanmayacak. İçinde bir parça adalet inancı olanlar da bu karara inanmayacak. Siyasi iktidarın sağladığı ortama güvenip bu kararı verenler de bu kararı doğru bulanlar da içlerinde bir yerde bu karara inanmayacak. Bu kararın verilmesini sağlayanlar da onların destekçileri de bu karara inanmayacak. Ve en önemlisi Gezi’ye katılanlar, Gezi’ye inananlar bu kararı kabullenmeyecek.
İçinizden bazıları “İnanmayacak da ne olacak, yapacaklarını yaptılar” diyecektir.
Öyle ya karar verildi ve insanlar hapse atıldı.
Bu doğru ve en zoru da haksız, hukuksuz yere hapiste yatanları, sürgünde olanları düşünmek, onların geri gelmeyecek günlerine üzülmek. Ancak gerisi için umutsuz olmaya gerek yok. Zira bundan sonra neler olacağını tarih bize defalarca gösterdi. Yine aynısı olacak. O halde bundan önceki zamanlarda bu ülkede ve daha birçok ülkede ne olduğunu hatırlamak lazım.
Sırtını iktidara dayayıp hukuk ve adaleti onun emrine verenler, ülkelerinin halkı için değil muktedirlerin iktidarının devamı için karar verenler, muktedirler karşısında iliklemeye düğme yetiştiremeyenler, mesleklerinin onur bayrağını yere düşürenler, adalete değil güçlülere hizmet etmenin sahte özgüveni ile adliye koridorlarında kasılarak gezenler kaybetti, yine kaybedecekler.
Eğip büktükleri hukuk, ayarını bozdukları kantar gün gelip de kendilerine lazım olunca hukuk diye bağırıp adalet istediler, yine isteyecekler. Gözlerinin önünde yaşananlara ses çıkarmayan, yaşanan onca haksızlığa kulağını tıkayıp gözünü yuman, hatta destek verenler, haksızlık kapılarını çaldığında “ama…” diye başlayan cümlelerle uydurdukları mazeretlerle kendilerini izah etmeye çalışanlar yine olacak.
Bugün yaslandıkları güç dağılıp çaptan düşünce onlara ilk taşı atıp her devrin adamı olanlar yine olacaklar ama bugün olduğu gibi yarın da saygı görmeyecekler, kimsenin gözlerinin içine bakamayacaklar, “ama” diye başlamayan cümle kuramayacaklar.
Yaşadığımız günlerin ortaya koyduğu tablonun karamsarlığı kimseyi umutsuzluğa düşürmesin. Bu ülke çok büyük ve tüm bunları aşıp geçecek güce sahip. Türkiye’nin bütün bunları aşacak yargı sistemi de hukuk birikimi de toplumsal gücü de var. Yargı sisteminin içinde hâlâ mesleğini namusla, şerefle yapan, bilgili, dirayetli ve onurlu yargı mensupları da var.
Son zamanlarda özellikle genç yargıçlara yönelik kimi haklı eleştiriler olsa da ilerleyen zamanlarda mesleklerinin yüz akı olacak genç yargıçlar da var. Yargıyı, muktedirlerin emrine verenler gelip geçtiğinde yargıyı yeniden ayağa kaldıracak bilgi birikimimiz de insan gücümüz de var. Ve onlar, bugün toplumdan adaleti esirgeyenlere, hukuk ve adaleti esirgemeyecekler.
Türkiye herkes için hak, hukuk ve adaleti aramaya devam edecek ve mutlaka bulacak.
Bu haksız, hukuksuz düzen değişecek ve meslek onurlarını, halkın kendilerine emaneti olan adalet sistemini halka zulmedenlerin emrine verenler geçmişte bunu yapanlarla aynı kaderi paylaşacak.