Murat Aydın
Hukuk yok yalan verelim
Günlerdir salgınla yeterli mücadelenin yapılmadığını, açıklanan sayıların gerçeği yansıtmadığını söyleyen Türk Tabipleri Birliği’ne, “terrorist” demekten çekinmeyenler şimdi kimi suçlayacaklarını şaşırdı.
Sağlık Bakanı her gün açıkladığı rakamların gerçeğe değil, “milli çıkarlara” uygun rakamlar olduğunu söyleyerek gerçeği halktan gizlediğini zaten açıklamıştı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun bulaşıcı hastalıktan ölenleri Mezarlıklar Müdürlüğü’nün sayılarına dayalı olarak açıklamasından sonra mızrak çuvala sığmaz oldu. Dünya Sağlık Örgütü de gerçek rakamların açıklanmasına dair baskılarını arttırınca gerçek olmasa da gerçeğe daha yakın rakamları açıklamak gerekti.
“Gerçeğe daha yakın” diyorum, çünkü son günlerde açıklanan ve 30 bini geçen vaka sayısının gerçek sayı olduğuna inanan neredeyse yok.
İş bununla da kalmadı. Bilim(!) Kurulu’nun bir üyesi televizyona çıkıp, “Bence iyi oldu, bu sayıların açıklanmasıyla pozitif vaka sayısını öğrendik” deyince Cumhurbaşkanı “Tedbirlerin alınmasında birinci derecede sorumlu olan Bilim Kurulu’dur” deyiverdi.
Hal böyle olunca kimin “terörist” kimin “yalancı” kimin “sorumlu” olduğu hususunda kafalar iyice karıştı, sorular çoğaldı: Bilim(!) Kurulu ülkedeki vaka sayısını bile bilmezken doğru tedbirleri nasıl tavsiye edebilir? Sorumlu Bilim(!) Kurulu olduğuna göre Sağlık Bakanı yerine onların vaka sayılarını ve ne gibi tedbirler önerdiklerini, önceki önerilerinin neler olduğunu açıklamaları gerekmez mi? Her gün onbinlerce kişiyi bulaşan salgın hastalık konusunda bile halkına gerçekleri söylemeyenlerin gereken tedbirleri gereği gibi aldığına nasıl inanacağız? “Salgını iyi yönetiyoruz” algısı için açıklanmayan sayılar ve alınmayan tedbirler yüzünden kaç kişi öldü veya hasta oldu?
Salgın hastalık konusundaki bunca gerçek dışı bilgi, tedbirsizlik ve sonrasında sorumluluktan kaçınmak için ortaya konulan çabaya değil bu durumun ardındaki nedene bakmak gerekli. Neden bize bu kadar kolay yalan söyleyebiliyorlar?
Böyle olabiliyor; çünkü iktidarın bir araya getirdiği ve adlarına bilim insanı dediği kişilerin halkın sağlığını ve hatta yaşamını bu kadar etkileyen bir konuda gerçekleri söyleyecek cesaretleri yok. Ola ki içlerinden bilimsel namusa sahip biri çıkıp da açıklama yaparsa onu koruyacak kamuoyu desteği ve hukuk güvencesi yok.
Böyle olabiliyor; çünkü Sağlık Bakanı’nın her gün çıkıp açıkladığı rakamların doğru olup olmadığını araştıracak, doğru olmadığını belirlediğinde yazacak basın yok. Eğer bunu yapacak basın mensubu olacak olursa onu koruyacak kamuoyu desteği ve hukuk yok.
Böyle olabiliyor; çünkü halk sağlığı ile ilgili gerekli tedbirleri almakta geciken, görevini ihmal eden veya kötüye kullanan sorumluları soruşturacak yargı sistemi yok. Olur da kazara bir Cumhuriyet savcısı çıkıp bunları soruşturacak olursa onu koruyacak HSK, kamuoyu desteği ve hukuk yok.
Görüldüğü gibi salgın hızla yayılıp sevdiklerimizi bizden alırken siyasi iktidarı denetleyecek ne idari ne adli ne de toplumsal güç var. Çünkü bunların olmasını sağlayacak hukuk yok. Böyle bir hukuk sisteminin var olmasını sağlayacak toplumsal destek de yok. Bu yüzden hukukun üstünlüğünü, tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemini toplum olarak talep etmedikçe hepimizin gözünün içine baka baka yalan söylenmeye devam edecekler.