Galip Umut Özdil
Her bedene uyar
Tarımın ana amacının artan gereksinimlere cevap verebilmek için daha az maliyet ile daha çok ürün elde etmek üzerine kurgulandığı yakın döneme kadar tüketici (yurt içi ve yurt dışı) talepleri ikinci plana itilmişti. Ancak bugün en az verim kadar ürünün dış görünüşü, dayanıklılığı, lezzeti, güvenilirliği ve tabiî ki fiyatı üzerinde tüketicinin belirleyici gücü çok daha fazla.
Son 40 yılda uluslararası ticarette en fazla kısıtlamaya maruz kalan sektörlerden biri olmasına karşın tarım ve gıda dış ticareti küresel bazda 25 kat artış gösterdi. Ülkeler tarım ve gıda ürünlerinde giderek birbirlerine bağımlı hale geliyor. Gelecekte de bu eğilimin artarak devam edeceği bilinen bir gerçek.
Diğer yandan daha az alan ve girdi kullanılarak daha fazla ve kaliteli tarımsal ürün elde etme yarışı tüm hızıyla devam edecek. Artan rekabet tüm ülkeler için üretim maliyetleri üzerinde büyük bir baskı oluşturmayı sürdürecek. Yeterli miktarda, kaliteli, hedef pazarın tüm isteklerine uygun ve düşük maliyetle üretemezseniz tarımda var olmak mümkün olmayacak.
Bu baskıların olumsuz etkilerini ise temel girdilerin ham maddelerinde diğerlerine bağımlı olan ülkeler daha çok hissedecek. Ne yazık ki bu ülkelerden biriyiz ve uzun yıllardan beri de aynı labirentin içinde dolanıp duruyoruz.
Mazot, gübre, tarım ilacı, yem, elektrik pahalı. Modern teknoloji ürünlerine ulaşmak üreticinin çok büyük bir bölümünün hayali bile değil. Tarım alanları ekonomik üretim yapılamayacak kadar çok parçalı. Üretici ve tüketici fiyatları arasında uçurum var. Her yıl artan tarımsal desteklerin yerine ulaşıp ulaşmadığı tam olarak analiz edilemiyor. Kısıtlı olan su kaynaklarımızı verimli kullanamıyoruz. Tarım örgütleri yetersiz. Çiftçimizin yaş ortalaması giderek yükseliyor, gençler tarımdan kaçıyor, köylerde çocuk sesleri azalıyor…
Günümüzde de geçerli olan benzeri tespitler 30-40 yıl önceki raporlarda da yazıyor. Artık aynı şeyleri tekrarlayıp durmanın çözüm olmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Döviz yükselir, maliyet artar, devlet desteği artırır, o yıl idare edilir, borçlar yapılandırılır, affedilir, iki yılda tekrar birikir. Enflasyon yükselir, tüketim düşer, ürün elde kalır, sonraki yıl ürün çok olur, fiyatı düşer, taban fiyat verilir, prime zam yapılır, dolu yağar, afet bölgesi ilan edilir, destek verilir, ertesi yıl don olur, borç borçla çevrilir, başa dönülür.
Tarıma desteğin artması tek başına neden çözüm değil?
Bugün tarıma verilen destek 2 katına çıksa ve tamamı hemen üreticinin hesabına yatırılsa bile en iyimser tahminle 2 yıl sonra aynı noktaya döneriz.
Tabii ki değişen koşullara göre önlemler alınmalıdır. Ancak kalıcı bir sistemin kurulması elzemdir.
Tarım politikaları geleneksel olarak üretim ve üretici odaklı olmuştur. Yazının başında ifade etmeye çalıştığımız gibi değişen tarım ürünü ve gıda üretim sürecini etkileyen unsurlar tersine dönmüştür. Tarım sektörünü ekonomik olarak geliştirmeyi amaçlayan tarım politikalarının üreticiler kadar, girdi sağlayıcıları, tarım ürünü talep edenler ve endüstri ile ilişkilendirilmesi gerekir. Kim, neyi, kim için, nerede ve nasıl üretecek sorularının doğru yanıtları her ürün için ayrı ayrı verilmelidir.
Ürün, marka kadar değerli
Artık en az ürün kadar marka da değerlidir. Üretici markalaşmayı tek başına sağlayamayacağına göre, üretici ile birlikte kooperatiflerin ve gıda endüstrisinin güçlendirilmesi, ihracat olanaklarının artması ve sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması şarttır.
Fiyatı, pazarı, piyasayı okuyamadan sadece çok üretmeye odaklanan yanlış bir anlayışı ancak profesyonelce yönetilen büyük işletmeler tersine çevirir.
Bu işletmeleri ya üretici örgütleri kurar veya birleştirir ya da büyük sermayeli özel sektörün hâkimiyeti artarak devam eder.
‘’Küçük olsun benim olsun’’ mantığıyla yapılan üretim artık yetmez.
‘’Her bedene uyar’’ mantığıyla yapılan destek de çiftçilerin cebinde kalmaz.