Ahmet Çakır
Hep aynı azap!
Milli Takım bir kez daha çok iyi bildiğimiz bir durumu yaşıyor. İyi bir başlangıcın ardından gelen çuvallama nedeniyle her şeyi kaybetme tehlikesi! Cuma akşamı Norveç ile tam anlamıyla bir ölüm kalım mücadelesi vereceğiz. En azından medya olarak bunun pek farkında değil gibi görünüyoruz ama milli takımla ilgili haber ve yorumların pek getirisi olmadığından son hafta maçlarında olup bitenleri biraz daha kaşımak uygun görülüyor.
Vatandaş bunun nasıl bir “oyun” olduğunun pek farkında değil. Çoktan bitmiş, sonucu tescil edilmiş bir maçta olanlarla ilgili konuşmaların hiçbir şeyi değiştirmeyeceği gibisinden basit bir gerçeği kimse umursamıyor. Tam tersine ‘Bizim penaltımız verilmedi’, ‘ofsayt çizgisi hatalıydı’, yediğimiz golde faul vardı’ gibisinden anlamsız muhabbetler inanılmaz bir ilgi görüyor. Aylarca konuşulsa hiçbir sonuç alınamayacak konular sürekli ısıtılıp önümüze konuluyor.
Bunun önemli nedenlerinden biri, yazan ve konuşan kişilerin büyük bir bölümünün futbolla ilgili ciddiye alınabilecek bir fikirlerinin olmayışı. Onlar, futbolun basit bir oyun olduğu yutturmacasının arkasına sığınıp ortalama gevezelikleri fikir diye yutturmaya çalışıyorlar. Vatandaşın da bundan bir yakınması yok çünkü böyle olduğunda olayın içine daha çok girebiliyor. Sahici fikir söyleme çabası içindekiler entel dantel diye küçümseniyor.
O zaman da dönüp dolaşıp geleceğiniz yer burası oluyor.
· · ·
Milli Takım sadece birkaç ay önce Sörloth’lu, Haaland’lı rakibi karşısında deplasman sayılabilecek maçı 3-0 kazanmayı bilmişti. Peki, bu kez rakibin en büyük iki kozu yokken bunu bir kez daha ve üstelik kendi sahamızda yapabilecek durumda mıyız? Epeyce kuşkulu. Oysa bunu mutlaka yapmalıyız çünkü bu maçı kazanırsak 2022 Dünya Kupasına katılma umutlarımızı canlandırmış olacağız.
Benzer bir durumu 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde yaşamıştık. Milli Takım İstanbul’da Yunanistan karşısındaki 1-0’lık yenilgiyle derinden sarsılmıştı. Çünkü daha önce hiç kaybetmediğimiz rakibimiz karşısındaki bu yenilgi bizi 2008’in dışına itebilecekti. O güne kadar hiç yenilmediğimiz, deplasmandaki maçı 4-1 kazandığımız Yunanistan karşısındaki yenilginin ardından doğan yıkım ortamında, deplasmanda Norveç’i ve sonrasında Bosna Hersek’i İstanbul’da nasıl yenecektik?
Çok belirgin bir biçimde Yunanistan yenilgisinin altında kalmış gibiydik. Teknik direktörümüz Fatih Terim’in hatalarının bu yenilgiye yol açtığı düşüncesiyle eleştiriler ağırlıklı olarak ona yönelmişti. Terim de bunun sıkıntı yaratmayacağını gördüğü durumlarda ‘bütün sorumluluk bende’ gibisinden çıkışlar yapsa da bu kez pek bunu kabullenmez gibiydi ve bundan da birtakım çatışmalar doğuyordu.
Böyle bir ortamda milli takımın gidip de Norveç’te maç kazanacağını düşünmek saflık olurdu. Bir kez daha büyük bir turnuvanın dışında kalacak gibiydik.
· · ·
Açıkçası çok bayıldığım biri değildir ama Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy olaya el koydu ve milli takımı memleketten uzaklaştırdı. Norveç maçının hazırlıkları yurtdışında yapıldı. Ülkenin zehirli bir bataklık olan futbol ortamından uzaklaşan takım derin bir soluk aldı ve sonrasında hedefe ulaştı. Norveç karşısında gerekli sonucu aldık. Emre Belözoğlu ve Nihat Kahveci’nin golleriyle maçı 2-1 kazanıp hayata döndük. (Sonrasında İstanbul’daki maç da pek kolay sayılmazdı ama Bosnalı kardeşlerimizin bize zorluk çıkarmayacağı ve de çıkarmadığı kanısı egemendi. O maçı da kazanıp hedefe ulaşırken, kendini mağdur durumda gören Macar basını, Bosna takımını “En iyi akraba” olarak ilan ediyordu.)
Bugün koşullar o kadar zor değil ama bizim böyle durumlarda olumsuz anlamda mucizeler yaratabilme becerimizden da korkmak gerek. Norveç’le beraberlik halinde bile işimiz alabildiğine güçleşecek. Hele sonrasında deplasmanda karşılaşacağımız Letonya karşısında feci denebilecek kadar kötü bir bilançomuz olduğu da düşünüldüğünde haliyle endişeler artacak. Bu iki maçı da kazanmamız halinde hemen hiçbir derdimiz kalmayacak. Cebelitarık’ı içerde herhalde farklı yenip 1 Kasım’da Karadağ’a gideceğiz.