Haberlerden 2 dakika önce başlar, iki dakika sürer, sen iki saniye ilgilenirsin. Hava durumudur nihayetinde. Öyle de olur böyle de. Ankara’da hava açık-kapalı, Çanakkale yağışlı, artık neredeysen o kadar ilgini çeker. Ya da nereye gideceksen. Mayıs ayında yağmurluk ya da şemsiye ile dert olmaktan çıkar kara bulutlar. Size dert olmaktan çıkar bir şapkayla. Ama şapka kazak gömlek kurtarmaz kimilerini, aynı hava falaketi olur, iflası olur kimilerinin de.
Kentlerde marketlerde veya mahalle manavında en tazesini, en doğalını ararken biraz üşürsen üstüne bir şal bir hırka alırsın geçer gider. Akşam hafif serin geçer ama köy yerinde o soğuk koca bir bahçeyi, tarlayı, bir yılın mahsulünü yakar o gece. Kelimenin tam anlamıyla yakar. Hem o mahsül yanar hem de çiftçi. Kiraz tomurcuklarıyla, çiçek açmış kaysı dallarıyla, bahar festivali uçsuz bucaksız meyve bahçeleri hazana döner yaz gelmeden. Bir ailenin birikimi, emeği, geçen yılı, gelecek yılı bir gecede yok olur.
İki hafta önce yurt genelinde hava 30 dereceyi aştı. Mayıs’ın ortasında Ağustos’u yaşadık. Ağaçların çiçekleri meyveye döndü, tarlalar yeşerdi, sebze fideleri boylandı. Sonra bir soğudu ki, aman allahım; afet oldu iki gecede. Soğuktan yandı yeşil yapraklar. Sebze bahçeleri karardı, rengi değişti.
Sağlık, neşe, umut, saymakla bitmez doğanın verdikleri ama acıması da yok. “İstersem hepsini geri alırım” diyor düzenini bozduğumuz dünya; alır da. İklim değişikliğiyle yavaş yavaş kuyusunu kazıyor zaten, alacak hepimizi, ağa paşa seçmeyecek. Doğaya saygılı olmaktan, toprağı, suyu, ağacı korumaktan başka çare yok. Tüketirken, yapıp yıkarken, harcarken havayı suyu iyi hesabetmeli. Konuşurken, dinlerken iki kere düşünmeli, kıymet bilmeli.
Haberlerin hava durumu kadar değeri yok ama o biter bitmez de haberler başlıyor saat başı. Siyasetin çenesi düşmüş, ağzı bozulmuş. Yandık, yine erken seçim konuşuluyor. Çok sıcakta ya da soğukta yanan dallar fidanlar gibi her türlü yanıyoruz.
Kabalık, hoyratlık, bencillik diz boyu. Yalandan talandan geçilmiyor. Doğadan, çevreden, topraktan bahseden yok, havaya, suya, adalete kıymet veren yok. Ne vaadedeceksiniz, hangi yüzle ne isteyeceksiniz? Kendi dünyasında doğa olmayanlar, kendi dünyasında incelik, neşe olmayanlar neyi güzelleştirebilir ki.