Galip Umut Özdil
Gündemi sulandırmak gerek
Tarımı çoğu zaman dar bir kapsamda ele alıyoruz. Konu özellikle şu anki gündemimiz gibi iklim değişikliği ve kuraklık olunca bu kapsam daha da sıkışıyor. Kuraklığı buğday, arpa gibi temel stratejik ürünlerdeki verim düşüklüğü bağlamında değerlendirip konuyu kapatıyoruz. Türkiye’de yaklaşık 2 bin çeşit ürünün tarımının yapıldığını, hayvancılığın dolayısıyla hayvansal ürünlerin de tarımın önemli bir alt alanı olduğunu unutuyoruz.
Ayrıca bitkisel ve hayvansal üretimden elde edilen ürünlerin işlenmesi ile ilgili tüm faaliyetlerin de tarım sektörü içerisinde yer aldığını burada söylemek gerekiyor.
Dolayısıyla tarım denildiği zaman çok boyutlu, çok daha büyük bir ekonomiden söz ediyoruz. Kuraklığı üretimden tüketime kadar uzanan tüm değer zinciri içerisinde değerlendirmemiz şart. Tarımın ekonomik etkilerinin yanında çevre ve doğal kaynaklarla ilişkisi ise bambaşka bir boyut.
Kuraklığı sadece gıda sistemi üzerinden incelesek bile ülkelerin bağımsızlığı açısından da son derece önemli olan gıda güvenliği karşımıza çıkıveriyor. Bir ülke eğer tarımda yeterli değilse, ne kadar güçlü ve demokratik olursa olsun tam anlamıyla bağımsız olamaz. Ayrıca tarımsal sorunlarını çözmeyen, kendine yeterliliği sağlamayan hiçbir gelişmiş ülke yok. Örnek gösteremezsiniz.
Tarım sektöründe akılcı, sürdürülebilir ve rekabetçi bir sistem kurmak sadece gıda güvenliği değil, sağlık ve kalkınma açısından da çok önemli.
Üretimi uzun dönemli, fiyatları sürekli dalgalı, her an speküle edilmeye açık bir alan olan tarımda hem sürdürülebilirliği hem de rekabetçi olmayı sağlayacaksınız. Üzerine bir de iklim değişikliği, doğal afetler ve kuraklık risklerini de ekleyeceksiniz.
Yetmedi, tüm bunları kentlerde elde edilen gelirin ancak yüzde 25’ini kazanabilen, kentteki sosyal olanakların çoğuna ulaşamayan, sosyal statü açısından alt sınıf olarak algılanan, yaşlanan ve sayıları azalan çiftçi kitlesi ile yapacaksınız.
∙∙∙
Türkiye’de ekilen alanların yüzde 70’i yağışa bağımlı. Bir ineğin bile günde 100-150 litre suya ihtiyacı var. Kuraklığın etkilerini en çok hisseden bölgelerimizde suyu en çok tüketen tarımsal ürünlerin ekilişleri ve daha çok su tüketen kültür ırkı hayvanların sayısı artıyor. Çelişkiye bakar mısınız? Böyle bir plansızlık olabilir mi?
Kullanılan su miktarı ve suyun kalitesi düşüyor. Her yıl daha derinden su çıkarmak zorunda kalan çiftçimizin ekonomik yükü artıyor. Modern sulama yatırımları çok yavaş. Bu sitemlere temini için üreticiye verilen destek yetersiz kalıyor. GAP gibi büyük sulama projeleri tam olarak bitmedi. Kaçak kuyu cenneti ülkemizde, ne kadar suyun yeraltından çekildiğini ancak tahmin edebiliyoruz. 300 metreden su çekilerek tarımsal sulama yapılır mı?
∙∙∙
Küçük ölçekli ve parçalı arazilerde tarım yapıyoruz. Verimli topraklarımız tarım dışına çıkmaya devam ediyor. Değer zincirinde sorunlar var. Üretici-tüketici fiyatları arasında uçuruma hiçbir çözüm bulunamadı. Gıda pahalılığın nedenini aracılara bağlayıp, işin içinden çıkıveriyoruz. Oysaki özellikle serbest piyasa ekonomisinde kayırmacılık ve mafyalaşma yoksa işlevi olmayan aracılar kendiliğinden devre dışı kalır. Kim kimi kandırıyor?
Böyle giderse bitkisel ve hayvansal üretimin verimi ve kalitesi düşecek, tarım toprakları artmayacağı için üretim miktarı da azalacak. İklim değişikliğinin bitki hastalık ve zararları ile hayvan hastalıklarını da artırdığı, bu durumun ciddi ekonomik ve çevre sorunlarını da tetiklediği ise zaten kimsenin ilgi alanına girmeyecek.
İklim değişikliğin artan etkileri bu sorunların daha büyüyeceği sonucunu doğurmaz mı?
Mükemmel bir tarımsal eğitim ve yayım sistemimiz olduğu için çiftçimiz ancak 2010 yılından sonra iklim değişikliğinin farkına varmış. Çünkü etkileri birebir yaşamaya başlamış.
Çiftçilerimize önlem alınmazsa, böyle giderse ne yaparsınız diye sorduğunuzda ise; üretimi azaltırız veya kente göçeriz yanıtlarını alırsınız.