Murat Aydın
Göstere göstere gösterdikleri
Anlatılanlara bakıp şaşırıyormuş gibi yapıyoruz ama aslında şaşırtıcı olan bir şey yok. Çünkü anlatılan her şey hepimizin gözünün önünde olmuştu, olmaya da devam ediyor. Açıklamaların ilgi çekmesinin temel nedeni yaşandığını bildiğimiz şeylerin “içerden” birisi tarafından gözümüzün içine baka baka anlatılıyor olması. Anlatan “içerden” olunca sözler yerini buluyor, inkâr edilemez hale geliyor. Hele de inkâr eden, yalanlayan herkes için ayrı ve özel bir ifşa yayınlanınca ve “inkâr edeni ifşa ederim” tehdidi gelince kimse kıpırdayamıyor.
Suç örgütü yöneticisi olduğu söylenen birisinin açıklamalarını peşinen doğru kabul edecek, bunlar üzerinden fikir ve değer yargısı oluşturacak halim yok. Ama bir dizi film heyecanıyla izlenen açıklamaların bize gösterdiği acı verici şeyleri tespit etmek gerekli sanırım.
Yapılan açıklamalarla, bırakın derin devleti, ortada devletin bile olmadığını gördük. Kurumları çalışmayan, kimin kiminle ne yaptığı belli olmayan, içerikten yoksun, kişiye, çıkara ve güne göre kararlar alıp uygulayan, hukuktan kopmuş bir yapıya devlet demek mümkün görünmüyor.
Var olan siyasal yapıyı devlet haline getirecek denetim mekanizmalarının yeterince olmadığını zaten biliyorduk ama hiç olmadığını düşünmüyor, düşünsek de inanmak istemiyorduk. Yokmuş.
Yargının etkisiz hale getirildiğini biliyorduk ama ortaya saklanamaz, inkâr edilemez bir şey atıldığında yalandan da olsa soruşturmalar açılır, gerçek anlamda bir yargılama olmasa da yapılıyormuş gibi gösterilir, yargı sistemi varmış ve çalışıyormuş gibi yapılırdı. İzlediğimiz görüntülerden sonra onun da kalmadığını, yargı sisteminin tümüyle öldüğünü veya “ölü taklidi” yaptığını gördük. Açıklamalar nereye varırsa varsın, açıklama yapan kişi ne delil gösterirse göstersin yargının harekete geçmeyeceğini, bırakın bakanı milletvekilini, sıradan bir bürokrat için bile harekete geçmeyeceğini gördük.
Yönetici olan kişilerin, devlet organlarının zorda kaldığı zamanlarda sustuğunu, bazı bilgileri açıklamadığını biliyorduk. Ama devletin en yetkili kişilerinin hepimizin gözünün içine baka baka ve açıkça yalan söylemelerinin sıradan hale geldiğini gördük. Kamuoyuna yalan söylemenin devlet yönetiminde bir yöntem haline geldiğini gördük.
Siyasi iktidarın son on yılda yaptığı yatırımlarla, baskıyla, hukuk dışı yöntemlerle kendi medyasını kurduğunu, bu medya eliyle toplumu yönlendirdiğini sanıyorduk. Onlarca medya organına sahip olsalar da bunların hiçbirinin toplumu yönlendirme ve ikna etme imkânının olmadığını gördük. Kimsenin izlemediği, dinlemediği ve okumadığı havuzun kirli sularında yıkanamayacağını anlayanların, saçma bir monolog haline getirseler de, halkın gazetecilik namusuna inandığı bazı kişilerin önüne çıkmak zorunda kaldığını gördük.
Hırsızlığı, yolsuzluğu yapanların, ülkenin şerefini onurunu ayaklar altına alanların, kendi kişisel çıkar ve zenginlikleri dışında bir şey düşünmeyenlerin sıkıştıkları anda; bayrak, ezan, vatan, millet gibi ortak değerlerle kötülüklerinin üstünü örtmeye çalıştıklarını bir kez daha ve apaçık gördük.
Ve en önemlisi; hukuk ve adaletin olmadığı, yargının çalışmadığı bir ülkede sadece sıradan ve namuslu vatandaşların değil, iktidar ve güç sahiplerinin de suç örgütü mensuplarının da nefes alamadıklarını, alamayacaklarını, iyi işleyen bir yargı sisteminin hepimize lazım olduğunu bir kez daha gördük.
Şimdi gördüklerimizden ders çıkarma, tüm bunlara neden olan bu köhnemiş, bitmiş düzeni değiştirme zamanı. Çünkü bu düzen değişmedikçe gördüklerimiz ileride göreceklerimizin yanında devede kulak kalacak.