Murat Aydın
Gölge etmeyin
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ekrem İmamoğlu hakkında verilen hukuk dışı ve siyasi karar sonrasında ortaya çıkan tartışmalar üzerine HSK’nın ve bakanlığın hâkimlerin yanında olduğunu, hâkimleri kimsenin tehdit edemeyeceğini, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs edilemeyeceğini söylemiş. Bu sözleri okuyan birisi Bakan Bozdağ’ın başka bir ülkede bakanlık yaptığını ya da yarı zamanlı bakanlık yaptığını, yani kendisinin bakanlık yapmadığı zamanlarda meydana gelen olaylardan habersiz olduğunu zannedebilir. Zira Türkiye’de hepimizin gözü önünde meydana gelen yargı pratiği ve hâkimlerin başına gelenler bakanın söylediklerini anlamsız hale getiriyor.
Birkaç örnek konuyu açıklamaya yetecektir. İzmir’de görev yapan asliye ceza hâkimini, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan verdiği beraat kararları nedeniyle başka şehre süren HSK, hâkimlerin yanında mıydı? Cumhurbaşkanına hakaret suçundan verdiği beraat kararı sayısı ya da gerekçesi nedeniyle görev yeri ya da mahkemesi değiştirilen hâkimlerin yanında kim vardı? Karaburun ilçesinde adliyeyi basıp bir davanın tanığını döven MHP ilçe başkanını tutuklamaya sevk eden savcı ile tutuklama kararına itirazı reddeden hâkim aynı gece Siverek’e sürülürken Adalet Bakanı kimin yanındaydı? Yıllarca ceza mahkemelerinde çalışan hâkimleri verdiği kararlar nedeniyle bir gecede süren, bununla yetinmeyip iş mahkemelerinde görevlendiren HSK’nın başkanı Adalet Bakanı değil mi? İstanbul’un orta yerinde öldürülüp cesedi yok edilen Cemal Kaşıkçı davasına bakan hâkimi Kahramanmaraş’a, Gezi davasının hukuk dışı kararına muhalefet şerhi yazan hâkimi Tokat’a sürenler kimin yanındaydı peki?
Bu ülke adil yargılamayı etkilemeye yani mahkemeler üzerinde baskı kurmaya kimlerin çalıştığını biliyor. Kimlerin hangi yargı mensuplarıyla hangi ortamlarda konuştuğunu, kimin hakkında tutuklama kimin hakkında tahliye kararı verileceğinin siyasi mahfillerin ya da sosyal medyanın eğilimine göre belirlendiği bir ülkenin Adalet Bakanı’nın “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmeyin” sözleri trajikomik kalıyor.
Yargı bağımsızlığını koruyan şey bakanın nerede durduğu değil sistemin ne olduğudur. Esasen yargıyı bir devlet dairesi, hâkimleri birer memur haline getiren sistemde bakanın kimin yanında durduğu bellidir. Hâkimlerin seçilmesinde, tayinlerinde, terfilerinde, disiplin işlemlerinde siyasi iktidarın tek söz sahibi olduğu bir sisteme sahipseniz hâkimlerin hiçbir teminatı yoktur ve herkesin tehdit edebileceği kişiler haline gelir. Siyasi iktidarın tercihlerine uygun kararları verenlerin yüksek yargıya seçilerek ödüllendirildiği, hukuka uygun karar vermeye çalışanların sürülerek cezalandırıldığı bir sistemde yargı bağımsızlığı da yoktur, hâkimlerin güvencesi de.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayacağını söyleyen hâkimlerin terfi ettiği, ifade özgürlüğünün kırıntılarını içeren kararları verenlerin sürüldüğü yer bu ülke. Adalet Bakanı’nın bir hâkimin arkasında olmasının koşullarının neler olduğunu, kimlerin “en ziyade himayeye mazhar olduğunu” bilecek kadar yaşam deneyimine sahibiz. O nedenle afili sözlerle yapılan açıklamalara değil hayatın bize gösterdiklerine itibar ederek Adalet Bakanı’na şunu söylemek gerekir; Yargının arkasında da önünde de yanında da olmayın, gölge etmeyin başka ihsan istemez.