İbrahim Turhan
Gizemler, sorular, sırlar…
İnsanlığın sağlamış olduğu bilimsel gelişme heyecan verici. Milyonlarca ışık yılı uzaktaki yıldızlar, gezegen sistemleri, hatta galaksileri inceleyebilen teknolojilerimiz var. Bu yılın başında bilim insanları EGS77 adı verilen bir galaksi grubu keşfetti. Evrenin varoluşundan sadece 680 milyon yıl gibi kozmik açıdan çok kısa bir süre sonra oluşan galaksiden çıkan ışığın Yeryüzüne ulaşması 9,9 milyar yıl sürüyor; nefes kesici değil mi? İçinde yaşadığımız evren büyük gizemlerle dolu. Bununla birlikte her baktığımız yerde matematik görüyoruz. Evrendeki bütün temel güçler, madde, enerji, kütle, hareket, termodinamik, kağıt üzerindeki uzunluğu birkaç santimetreyi geçmeyen denklemlerle ifade edilebiliyor. Öyle ki Pisagor’dan Max Tegmark’a kadar birçok bilim insanı evrendeki her şeyin saf matematiksel bir yapının parçaları olduğunu savunuyor. Evrenin var olmasını sağlayan da bir arada tutan da temel güçlerin birbirlerine hassas oranlarla bağlı olması. Yaşamın da kendi matematiği var. Bir başka deyişle matematik olmasaydı evren de olmayacaktı biz de.
Bu gerçekliği nakzetmeye, güzelim teoriyi yanlışlamaya kararlı, matematiğin kesinliğine direnen durumlarla Türkiye’de sık sık karşılaşmaya başladık. Örneğin ekonomik verileri ele alalım; daha önce de birkaç kez değindiğim gibi istihdam azalırken aynı zamanda işsizliğin de düşmesi gibi gizemlerle dolu bir ekonomik yapı gelişti son iki yılda. Bazıları çeşitli tevillerle, tefsirlerle, yorumlarla açıklanabiliyor. Ama bazı tablolar var ki ne kadar zorlarsanız zorlayın içinden çıkmak mümkün değil. Dünyaca ünlü Clay Matematik Enstitüsü tarafından Milenyum Problemleri adı verilerek tanımlanan ve henüz çözülemeyen altı matematik paradoksuna rahmet okutacak gizemlerden bahsediyorum.
Merkez Bankasının rezerv hesabı bu büyük gizemlerden biri olmaya aday görünüyor. Merkez Bankasının analitik bilançosunda Dış Varlıklar kalemi altında yabancı para cinsinden varlıkları, Toplam Döviz Yükümlülükleri kalemi altında da yabancı para borçları yer alır. Bu ikisinin farkı Merkez Bankasının net dış varlıklarını, bir başka deyişle yabancı para cinsi bütün borçlarını ödedikten sonra geriye kalan, yani kendisine ait olan net döviz rezervini gösterir. Bu hesaplamayla bulunan rakam ile yine Merkez Bankası tarafından düzenli olarak açıklanan Net Uluslararası Rezervler arasında küçük farklar olabilir. Kamunun döviz mevduatının Net Uluslararası Rezervler hesabında yer almayıp iç varlık olarak takip ediliyor olması gibi muhasebe tekniklerinden kaynaklanan ve biz fanileri çok da ilgilendirmeyen bu ayrıntıları bir taraf bırakıp Merkez Bankasının analitik bilançosu üzerinden devam edelim.
Bu yılın Ocak ayı sonunda dış varlıklar yaklaşık 104,4 milyar dolar, döviz yükümlülükleri 70,6 milyar dolar görünüyor. Bir başka deyişle Merkez Bankasının kendine ait –hani âmiyane deyişle ‘kemiksiz’– 33,8 milyar dolar net dış varlığı mevcut. Ama küçük bir hususu atlamamak lazım; biliyoruz ki 2019 yılı Nisan ayından beri yerli ve milli, yarı-açık, kontrollü döviz kuru rejimimizi dış mihrakların kötücül saldırılarından korumak amacıyla yurt dışı ile swap yapmak yasaklandı ve Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar ellerindeki dövizin bir kısmını Merkez Bankasına getirip TL ihtiyaçlarını böylece karşılıyor. Swap –adı üstünde takas demek– geçici bir işlem. Bugün 10 milyon doları Merkez’e götüren banka, bunun karşılığında68,5 milyon TL alıyor. Swap işleminin vadesi dolduğunda (örneğin 22 Temmuzda açılan swap ihalesi 90 gün vadeli idi) banka TL’leri faiziyle birlikte ödeyip dövizini geri alıyor. Aslında piyasada TL açığı olduğu ve Merkez Bankası fonlamanın önemli bir kısmını geleneksel açık piyasa işlemleri kanalıyla değil böyle ‘yenilikçi’ yollarla yapmayı tercih ettiği için bu işlem her vade doluşunda tekrarlanıyor, dövizler Merkez’de, TL de piyasada kalıyor. Ama bu durum yine de şu gerçeği değiştirmiyor; bu dövizlerin sahibi Merkez Bankası değil. Sistemde döviz likiditesi gereksinimi doğduğunda bankalar Merkez Bankasında tuttukları döviz mevduatları da swap dövizlerini de talep edebilir. Tabii olağan koşullarda böyle bir şey olması beklenmez ama bu, bütün bütün de görmezden gelinecek bir şey değil.
Swap işlemleri gibi türev işlemlerden kaynaklanan borçlar, tıpkı bankaların garantileri, teminat mektupları, vb. gayri nakdi yükümlülükleri gibi bilançonun dışında izlenir. Dolayısıyla bir banka Merkez Bankası ile TL karşılığı döviz swapı yaptığında, dövizler Merkez’in muhabir hesabına geçtiği için dış varlıkları artırır ama borç bacağı bilanço dışında izlendiği için döviz yükümlülüklerini artırmaz. Aklınıza yanlış bir şey gelmesin, burada bir kandırmaca, bir oyun yok; her şey uluslararası kabul gören muhasebe uygulamalarıyla uyumlu. Bu işlemlerin kayıtları her yerde böyle yapılır ve doğrusu da budur.
Ama bu noktadan sonra işler ilginçleşmeye başlıyor. Merkez Bankası Ocak ayında swap işlemleriyle 19 milyar dolar döviz kaynağı sağlamış. Bir başka deyişle yukarıda bahsettiğimiz 33,8 milyar doların 19’u aslında tam olarak kendisine ait, kemiksiz değilmiş. Şimdi gelelim tablonun gizemli, sırlı kısmına; Temmuz’da dış varlıklar 90,6 milyar, döviz yükümlülükleri 68,6 milyar olmuş. Net dış varlıklar 22 milyar dolar. Aynı tarihte swapla sağlanan döviz ise 54 milyar dolara çıkıyor. Yani Merkez Bankası Ocak ayına göre bilanço içinde gösterilmeyen 35 milyar dolar daha fazla döviz kaynağı sağlamış olmasına karşın net dış varlıkları 12 milyar azalmış. Aradaki fark az-buz değil, yazıyla otuzyedi milyar dolar!
Termodinamiğin temel yasasına inanmasam Nasrettin Hoca gibi sorardım; “bu kediyse ciğer nerede, bu ciğerse kedi nerede?”. Dedim ya, çevremiz gizemlerle dolu…