Hakan Dilek
Geleceğimizin şifreleri
Dünya ilk defa bir salgına yenik düşmüyor. Teknik açıdan 100 yıl öncesinden çok ilerde olduğumuz gerçek ama; Bizi mahvetmek ve hatta yok etmek isteyenlerin teknik üstünlüğü!!! Maçı 3-0’dan çevirmemizi imkansız gibi gösteriyor.
Yıldızlara bakarak hayatı yorumlayan atalarımızdan çok ilerdeyiz; The Economist dergisi 2020 kapağına taşıdığı ‘şifrelerle’ daha 2019 bitmeden geleceğimize zum yapmıştı.; Büyük hastalık kapıda, Rusya büyük rol oynayacak, fareler artacak-her tarafa oynayan casuslar-, cinsel tercihlerin rengi değişecek, doğal çeşitliliği yok ediyorlar, kuraklığın gidecek artacak olması, besin zincirinin parçalanması kodlanmış. Huwai’nin sahibinden, mikro düzeyde robotlara, Beethowen’ın 9. Senfonisi çalarken sırtını dönen Avrupa Parlamentosu katılımcılarına-yani aydınlanma karşıtları-, hatta kahramanımız James Bond’un; ‘dünya bilemeyeceğiniz kadar değişecek’ deyişine kadar girdiler ve aklımızın dengesiyle oynayan açıklamalar yaptılar. Bu şifrelerde EXPO’daki BAE etkisine ve yarın yeniden üretilecek pirinç tanesine, Hindistan Devlet Başkanı Cion Moddy yani Cion Yolları -sanskriptçe sınıf arkadaşları-yani dünyanın Çin’den sonra ikinci kalabalık ve büyük gücü olacak Hindistan’a, Forbes Dergisi’nin dünyanın en önemli kişisi olarak seçtiği Çin Devlet Başkanı Ji’ye, Roma Mitolojisi’ndeki savaş tanrısı Mars’a-yani Alan Musk’un Mars’ta yeni yaşam alanları yaratma ütopyasına- 5G teknolojisinin kullanılacağı 20020 Tokyo Olimpiyatları’na, Yapay Zeka’ya, Brexit’e-Rodschildlerle ABD’nin derin masonik yapısının çekişme sahnesi-Ve kapağın en baskın şifresi Trump…
Mücadele gölgesini satamayacağı ağacı sulamayanlarla, gölgesinde ‘insan gibi’ yaşamak isteyenler arasında sürüyor. Dahası süremiyor çünkü ağacın gölgesine sahip çıkanların teknik donanımı çok zayıf. Dahası ağaçların gölgesine varana dek sahip çıkanların hali pür perişan. Onlar için ‘Zen’, ‘bi dur be oolum’ ‘sakin ol’ ‘hiçlik duygusu’ dillendirilmiş, ağaç gölgesinden Pazar payı bekleyenlere bütün dünya nimetleri sunulmuş. İddimız o ki b-hem bu dünyada hem öteki dünyada…
Televizyonlar, atom bombası, nükleer güç, elektrik… Her şey onların!
Belgesel izleyeyim diyorum; çocukluğumun ormanlar kralı sevimli aslan haraççı eşkiyalar gibi. Dalıyor sürüye, etrafını çevirip ceylan yavrularının boynunu kırıyor. Maymunlar birbirlerinin yavrularını kaçırıyor. Sevimli çizgi roman kahramanlarım karanlığın zebanileri gibiler. Kendimden bezdim. Eskiden –gerçi şimdi de var ama-400 milyon yıllık bir solucanın okyanus dibindeki macerasına, yaşam mücadelesine odaklanır hayatın ve dünyanın şaşırtıcılığıyla ya da yeni bir şey öğrenmenin hevesiyle avunurdum. Meğersem bütün aslanlar katilmiş. Kral olan böyle zalim mi olur? Olurmuş… Dengemi bozdular. Doğanın dengesini bozduklarından daha ha çok hem de… Biz de bu diyardan şaha gidelim o zaman!!!
Bizim gibi mahalleye hatta o mahallenin sokağına sıkışmış bir insan topluluğu için bu kadar kan, gözyaşı, kırım fazla… Çok fazla…
Mahallenin bir belalısı olurdu. Şimdi herkes böyle. Bu kadar belayla nasıl baş edeceğiz. Zen neye yarar hiçlik duygusu neye? Kalenderlik, emekbilirlik nasıl bir kelimedir? Fabrika ayarlarına dönelim. Üretip üleştirdiğimiz günlere; ilkokulda imece diye öğrendiğimiz o sihirli kelimenin zamanlarına; dayanışmanın kutsal ruhuna sığınarak
Dergiler, gazeteler yalan söylüyor gözümüzün içine bakarak; ofset çamuruna yüzünü gömmüş uyuyor insanlık.
Karbon salınımı dünyanın dibini delecek, eriyen buzulların başı boş bırakacağı parazitler ve virüsler dünyaya yayılacak, birden bire nereden çıktığı bilinemeyen!!! Yangınlar doğanın ciğerlerine işliyor. Bütün bu verileri dikkate alıp bir şeyler üretileceğine bir derginin kapağından şifreler okuyor karanlığın mimarları. 400 yıl kıta Avrupasını savaşlarla kana boyadılar, sonra krallıkları bitirmek için iç çatışmalar çıkardılar, aya gidiyoruz ayağına nükleer çatışma çeşitleri ürettiler-soğuk savaş dedikleri-, atom bombasını kullandılar, yayılmanın dibine vurdular. Yetmedi kurdukları yeni dünyadan da sıkıldılar…
Yıldızlara bakıyorum; belki bize geleceğimizi söyler. Ya da annem pencerenin önünden seslenir bana; oku da büyük adam ol!