Bilim insanları kendilerini yırttılar televizyonlarda.
“Aşı için anlaşmaları erken yapın” dediler.
“Tek bir aşı için anlaşma yapmayın. Bir aşıya bağlı kalmayın. Bu aşının gelmesiyle ilgili bir sorun çıkarsa açıkta kalırız” dediler.
“Başka ülkelerin yöneticileri aşıları üretecek firmaların kapısında yatıyor. Bizde çaba gösterelim” dediler.
Yalnız sorun şuradaydı;
Bunları havuz televizyonlarında söyleyemediler. Söylemeye çalışana “yandaş bilim insanları karşı çıktı, salgınla mücadele politikamızın nasıl başarılı olduğunu uzun uzun anlattılar.
Artık halkımızın yandaş kanallar yerine çok daha fazla izlediği, takip ettiği muhalif kanallarda söyleyebildiler bu gerçekleri.
Ancak bu muhalif kanallarda söylenen ne varsa hepsini kendine küfür zanneden iktidar tarafı bu sözleri hiç sallamadı.
Aksine o kanallara cezalar yağdırdı.
Uyarıda bulunan, gerçekleri söyleyen bilim insanlarını trollerine hedef gösterdi.
Sonuçta her zaman olduğu gibi bilim haklı çıktı.
Muhteşem dış politikamız sayesinde Çin’le papaz olunca aşının gelişi durdu.
Yıllarca ilaç şirketlerine kan kusturup ödeme yapmadıkları için diğer ilaç şirketleri anlaşmaya yanaşmadı.
Kendi aşısını geliştirmesi, tüm aşı hafızasını Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’yle birlikte tarihe gömdükleri için çok geciken ülkemiz, şimdi aşıyla ilgili her gün sayıları on milyonlarla değişen yalanlar dinlemek zorunda kalıyor.
Yetmiyormuş gibi bir de dalga geçer gibi salgında ne kadar başarılı olduklarının kitabını yazdılar iyi mi?
Adı da “Asrın Küresel Salgını - Türkiye›nin Koronavirüsle Başarılı Mücadelesi”
Ne asırmış arkadaş.
Ne kadar kötü şey varsa bu asırda başımıza geldi, geliyor.
“En kötü ihtimalle daha ne olabilir?” dedikçe daha kötü ihtimal başımıza geliyor.