Haldun Solmaztürk
En iyi, en başarılı diplomatlarımız dışarıdan [partiden] atadıklarımız.!
Diplomatlar bir ülkenin diplomatik birikimini, hafızasını ve—askerler, bilim insanları, sanatçılar gibi—milli gücün özerk kalması gereken temel direklerinden birini temsil ederler.
Demokrasilerde, siyasi iktidarların diplomatlarla uyumlu bir ilişki içinde olmaları, bir parti kurumu olmayan ‘hariciyenin’ kurumsal özerkliğine saygı duymaları beklenir—öyle de olur.
Dış siyaset ve ilişkilerin, diplomatlar yerine partili danışmanlar, metin yazarları, partili ‘mutemet’ büyükelçilerle götürülmesi bir ülke için felakettir.
Malum, diplomatlara ‘monşer’ yakıştırmasını ilk yapan Erdoğan’dır. Yıllar önce “Büyük Türkiye’yi … dünya anladı. Ama diplomasideki monşer eskileri anlamadı. Bunlar monşer geldiler, monşer gidiyorlar” demişti. Buradaki ‘diplomat’ ve ‘monşer’ ayrımı çok önemli.!
Diplomatlar, akıl, zeka ve birikime dayalı olarak anlamlı, ölçülü ve nezaketle konuşanlar… Monşerler (!) ise, diplomasiden gelmese de ülkeyi temsil eden ‘herkesin’ böyle konuşması ve davranması gerektiğinde ısrarlı olanlar…
“Ben bazı emekli diplomatların anladığı dilden konuşmam. Ben diplomasiden [değil], siyasetten gelmiş birisiyim. O diplomatların hele hele monşerlerin adetini pek bilmem. Bilmek de istemem” eleştirisindeki ‘dil’ ve ‘adet’ vurgusu, aslında ‘devlet’ ve ‘parti’ ayrımına işaret ediyor.
Bu yaklaşıma, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu sarahat getirmiş, “Kimse kusura bakmasın. En başarılı büyükelçilerimiz dışarıdan atadıklarımız. İlk sıraya Tokyo Büyükelçimiz Murat Mercan’ı, ikinci sıraya da Pekin Büyükelçimiz Emin Önen’i koyarım” demişti.
‘Dışarıdan’ dediği, ‘partiden’ anlamında.!
Mercan, AKP kurucu üyesi, eski milletvekillerinden; Önen de öyle, partiden—üstelik danışman..
Çavuşoğlu’nun kendisi de AKP kurucu üyesi. ‘Mülkiye’ mezunu ama 2014’te dışişleri bakanı olana kadar Hariciye’de hiç çalışmamış—o günden beri dışişleri bakanı.
Eski AKP milletvekillerini, bakanları, danışmanları, milletvekili adaylarını büyükelçiliklere, giderek Dışişleri merkez teşkilatına yerleştiriyor— “En uygun isimler” oldukları için..
Felaket bunun neresinde derseniz; dış politikanın iç siyasi kaygılarla yürütülüyor olmasında.!
24 Kasım 2015 günü Suriye sınırında bir Rus savaş uçağı düşürülüyor, pilotlarından biri havada vuruluyor, diğer pilotu ‘kurtarmaya’ gelen Rus arama-kurtarma helikopterine de ateş açılıyor.
İki gün sonra Muhtarlar Toplantısı: “Esad rejiminin desteklenmesi [Rusya’nın] kendi kararıdır. Biz ılımlı muhalifleri destekliyoruz, destekleyeceğiz. Aynı ihlal bugün yapılsa Türkiye yine aynı karşılığı vermek durumundadır. Bu konuda [Rusya’nın] kendini sorgulaması lazımdır” diyor.
Sonraki ‘muhtar’ toplantılarında da Sovyetleri hatırlatıyor, muhalefeti “Erdoğan haklı çıkacağına Putin haklı çıksın” yaklaşımıyla itham ediyor. Ama birkaç ay sonra gönderdiği ‘özür’ mektubunda “Derin üzüntü duyduğunu” söylüyor ve St. Petersburg’a Putin’i ziyarete (!) gidiyor.
Geçen Şubat’ta İdlib’de, “Askerlerimize ve birlikte çalıştığımız dost unsurlara havadan veya karadan yapılan her saldırı kaynağın aidiyetine bakılmaksızın misliyle cevaplandırılacaktır. [Şubat ayı bitmeden geri çekilmezlerse] Rejim güçlerini belirlediğimiz sınırların ötesine kadar kovalayacağız” diyor, İdlib hava sahasını açmayan Rusya’ya ültimatom veriyor.
AKP Grubunda.!
O zaman da “Gidilen ‘kıyamet’ görülemiyor veya yok sayılıyor” diye uyarmıştık.
Sonrasında yaşananlar VE on gün geçmeden Moskova’da imzalanan ‘ateşkes’ hatırlardadır.
Muhtarlar veya parti grup toplantısı için hazırlanan metinlerle, dış ilişkileri yönetemezsiniz.!
Ve nihayet geçen hafta İran’la yaşanan kriz…
İran’ın nüfusunun en az %20’si—ağırlıkla Azeriler olmak üzere—Türk kökenli.. Azeriler İran’ın kuzeyinde—Aras boyunda—yaşıyorlar. Aras’ın ötesine hasretlerini dillendiren bir ezgileri var:
‘Aras’ı ayırdılar, mil ilen doyurdular, men senden ayrılmazdım, zor ilen ayırdılar.’
Erdoğan, geçen Perşembe Bakü’de yapılan törende bu şiiri okuyor, Nuri Paşa’yı, Enver Paşa’yı, Kafkas İslam Ordusu’nu hatırlatıyor. Metinde öyle yazıyor…
İran’ın tepkisi öngörülemiyor. Çünkü danışmanların zihinsel haritası iç siyaset odaklı.!
Bakü büyükelçisi hariciye kökenli; dört yıldır Azerbaycan’da, önceden de dört yıl kalmış, toplam sekiz yıl.! Ama 2011-2016 arası ‘danışman’, yani mutemet diplomat—monşerden (!) sayılmıyor.
Bu metin, Bakü büyükelçisine gösterildi, o da onayladıysa burada ciddi bir sorun olduğu ortada.!
Yok, bu metni ona bile göstermeden Cumhurbaşkanı’na verdilerse, çok daha ciddi bir sorun var.
Ki onu anlatmaya çalışıyorum—uzunca bir zamandır.
Bölgemizde ABD, Rusya, İsrail, İran ve AB’nin taraf oldukları çok taraflı bir mücadelenin ortasındayız. Suriye’de ve Irak’taki ‘Kürt’ siyasi varlığı, İran’ın ‘hedef’ olan nükleer enerji programı, Karadeniz’de artan NATO varlığı, Ukrayna krizi, Rusya’nın Dağlık Karabağ’da görülen ‘belirleyici’ tavrı, dış ilişkilerimizin çok daha akıllıca yönetilmesini gerektiriyor.
Ama, dışarıdan (!) atamalarla, partili danışman ve büyükelçilerle bu kadar oluyor.!
Kimse kusura bakmasın.