Esnafa bin lira verip bin kere söyleyenler, çiftçiye akıllı cep telefonunu çok görenler, partilerinde çalışan ofis elemanının milyonluk araçlarına şaşırmıyorlar. Zenginlik içinde yüzen büro görevlisini ya görmüyorlar ya göz yumuyorlar.
İnsanların yoksullaştığı, salgın tedbirleriyle, işsizlikle yaşam mücadelesi verdikleri bir dönemde bazı haberlerin etkisi büyük oluyor, sembol oluyor. Şimdi herkesin gündeminde aynı konu: Adalet ve Kalkınma Partisi eski çalışanının lüks hayatı, şatafatlı partileri ve hakkındaki iddialar.
Pudra şekeri vakasının ortaya çıkardığı suç sadece lüks arabanın içinde uyuşturucu kullanılması değil. Bir büro elemanı, hangi özelliğiyle, ne yaparak büyük servet sahibi olur. Kenarından kıyısından belediyede, iktidar partisinde çalışmaksa marifet; hangi işbirliğiyle, nasıl paraya çevriliyor o marifet. Böyle başka örnekler var mı? Nereden geliyor bu değirmenin suyu, sorulmaz mı?
Bu zenginlik Adalet ve Kalkınma Partililer için sıradan bir hadise olabilir. Ama soruşturma makamları için, yargı için de şaşırtıcı değilse işte o zaman çifte standardın, çürümenin bir örneği olarak daha kayıtlara geçer. Sorular kalır ve vicdanlar o sorularla gerçeği aramaya devam eder.
Zaten herkes yaralı. Ne iş var ne para. Ne aşı var ne de sağlık. İyi haber yerine işittiğimiz en büyük haber “Kanal İstanbul”; en sık duyduğumuz siyaset, “tek devlet, tek millet”. İyi de yaşadığımız hayat tek değil ki. İki farklı hayat var, onu ne yapacağız. Bir yanı yoksulluk, bir yanı izah edilmesi güç zenginlik. Bir yanı kurallar yasaklar, bir yanı yasak tanımayanlar, kural uygulamayanlar.
Zengini zengin, fakiri fakir; haklısı güçlü, güçsüzü haksız bir düzen var. Arkası başka önü başka bir ülke oldu Türkiye. Söyledikleriyle yaptıkları bir değil. Olup biten başka, göstermeye çalıştıkları başka. Devlet adına görev yapanlar sanki devlet gücünü değil, iktidarın gücünü kullanıyorlar. Yoksullara, güçsüzlere sesini yükseltip kolaylıkla ceza kestikleri yetmiyor gibi devlet adına hakaret etme hakkı görenler bile çıkıyor kendilerinde. Pandemi denetimine çıkan kaymakamın sözleri unutulacak gibi değil. Sesi çıkmayan bir vatandaşa, “indir o arka ayaklarını” diye bağıran kaymakam, bir kişiyi değil, duyan herkesi, koca bir toplumu incitiyor.
Devlet gücüyle iktidar gücü birbirine karıştıkça haksızlık dalga dalga yayılıyor. Kurallar yasaklar herkese başka başka uygulandıkça, hakkaniyeti, dürüstlüğü seçmiş milyonlarca insanın aklıyla alay ediliyor.