Dürüstlüğün Belgeseli Çekiliyor, Hatıra Olarak…

Çok zorlamayın anlamaya; “hangi duyguları ne zaman yaşayacağınızı biz haber veririz” diyorlar… Ekonominin nasıl yönetildiği ortadayken, halk fakirleşirken devletle iş yapan müteahhitler krizde bile zenginleşiyorken hükümetin cümleleri özenle seçilmiş çağrısı öyle diyor sanki: “Biz size söyleriz ne hissedeceğinizi.” Neden fedakarlık yapmamız gerektiğini hatırlatan Hazine Bakanı gibi:
“Ecdadımız bu bedeli canı pahasına sayısız kere ödedi. Sıra bizde. Bağımsızlık mücadelesinde taşın altına elimizi değil, yüreğimizi koyuyoruz.”
Ne yapacağız peki, yüreğimizi nereye koyacağız? Bizden istenen tam ne? Biraz daha yoksullaşmaya razı olalım, bunun bir yönetim sorunu olduğunu aklımızdan bile geçirmeyelim filan galiba. Başka ne yapabiliriz ki.
Doların yükselişi üzerine “maaşını dolarla almıyorsan kaygılanma” gibi bir sözün anlaşılması nasıl imkansızsa, yanı sıra “bakın burası çokomelli” esprisini de aynı çok önemli siyasetçi yapıyorsa, geldiğimiz noktada olup biteni yönetenlerin söylediği laflarla, onların mantığıyla anlamak yorumlamak mümkün değil. Çünkü onlar çareyi bizde arıyor. Bürokrasinin en altından iktidarın zirvesine kamu kaynaklarıyla arkalarına yaslandıkları konfor sürerken, özel uçaklardan, siyah mersedeslerden kimse vazgeçmiyor rahatını bozmuyorken, ekonomi cephesine rahat yüzü görmeyenler, dar gelirliler, işçiler, işsizler sürülüyor.
Toplum çok uzun süredir bazı kavramları sadece hakim olan siyasi dille ya da politik kavgadaki karşılıklarıyla yaşıyor, oradan belleyip pekiştiriyor. Güven, yalan, emek, adalet, özgürlük, barış, gibi kavramların evrensel karşılıkları sözlüklerin sayfalarında kaldı. Günlük kullanımı duruma göre değişiyor; ya da kullanana göre. Sıradan insanlar yukardaki sözcükleri ayrı ayrı kartonlara yazıp sokağa çıksa gözünü karakolda açar. Bu sözcükler siyasetin çifte standardıyla, kolluk kuvvetleriyle, kontrollü medyayla kriminal hale geldi.
Ekonominin, ticaretin, inanç dünyasının, hatta bilimin değişmezleri bile hızla değişiyor bu ara; yerine göre, siyasi pozisyona göre değişiyor.
Politikacının ağzından çıkan sözler artık duyulduğu yerde beklenen etkiyi yaratmıyor. Ne zaman söylendiğine, kimin kime karşı söylediğine göre tartılıyor.
Siyaseti iş olarak yapanlarla, ona maruz kalanların algıladığı siyaset aynı değil… Dünyanın en anlamlı sözünü söylediğini sananlar, inandırıcı olmadıklarını akıllarına bile getirmiyorlar. Yarattıkları tahribatın, gerçeğin çarpıtılmasından büyük olduğunu da görmüyorlar üstelik.
Güven, Hak, Hukuk, Dürüstlük… Çıtası düştü bu kavramların. Çoktandır sadece kağıt üzerinde geçiyorlar. Elle tutulan, gözle görünen halleri televizyonda haber oluyor. Önceki gün izledim; görüntülerle, röportajlarla uzun uzun dürüstlüğün haberini yapmışlar, özel haber:
“….. Eşinin canı karpuz çekince sağa yanaşıp durdu. Tezgahta kimse yoktu.
Düzce’de yol kenarındaki sergiden karpuz almak isteyen gurbetçi, satıcıyı göremeyince aldığı karpuzun parasını masanın üstüne koydu…
•••
20 TL ile birlikte not bırakan gizemli müşteri “eksikse helal edin” dedi.
Sabah not iliştirilmiş yirmi lirayı görünce duygulanan karpuz tezgahının sahibi, “mesele para değil, dönüşte uğrarlarsa misafir etmek isterim” dedi.
…….. ”
Televizyondan işitiyoruz, vay be..! Karpuzu çalsa tek satır haberi yapılmaz.
Dürüstlük sıradan bir hadise değil yani, ana haber bültenine çıkıyor…
Hepten kaybolursa belgesel olacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Erhan Karadağ Arşivi