Kubilay Kaptan
DPT
İlgi duymayanlar veya genç yaşta olanlar için bu üç harf bir şey ifade etmeyebilir. Ama benim için DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) çok şey ifade ediyor.
DPT, 5 Ekim 1960 tarihinde kuruldu. Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükûmete danışmanlık yapmaktaydı. Hükûmetçe belirlenen amaçları gerçekleştirmek için kalkınma planları ve yıllık planlar hazırlardı.
Devlet Planlama Teşkilatı, 99 depreminin ardından hazırladığı kalkınma planında depreme özel başlık açmış, hükümetleri uyarmıştı. Depremin ardından DPT’nin hazırladığı ve 2001-2005 yıllarını kapsayan “Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı” ve ardından 2006-2010 yıllarını kapsayan “Dokuzuncu 5 Yıllık Kalkınma Planı” deprem tehlikesine özel yer ayırmıştı. Başka bir deyişle hükümeti yalnızca bilim insanları değil bizzat devletin kendisi de uyarmıştı.
Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda 7. Bölüm Doğal Afetler başlığı taşıyordu. Bu çerçevede DPT henüz 2001 yılında hükümetleri imar affına karşı uyarıyordu. İlgili bölümde açıkça, “Zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yapılaşmaya ve afete dayanıklı olmayan yerleşimlere yol açmaktadır” deniyordu. Buna rağmen henüz 2018’de Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı imar affı çıkarıldı. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ise imar affına ilişkin 2018 Mayısı’nda şöyle diyordu:
“Vatandaş, devletle helalleşiyor, Hazine arazisi, vatandaşa en uygun modelle hazine kazanmış oluyor. Vatandaşın evi ve iş yeri yasallaşıyor. Ekonomik olarak da kullanabiliyor. Bunun karşılığında kredi alıyor. İkinci fayda; konut üzerinden, iş yeri üzerinden vergiler alınabilecek. Toplamda bir gelir elde edeceğiz. Bu bedel, kentsel dönüşüm için kullanılacak.”
DPT bölgeler arası göçün önlenmesi için bölgesel kalkınmaya önem verilmesi, başta tarım kesimine dikkat edilmesi gerektiğini de söylüyordu. “Göçün olumsuz etkileri, Ankara, Bursa, İstanbul ve İzmir’e ilave olarak Adıyaman, Antalya, Diyarbakır, Batman ve İçel illerinde ağırlıklı olarak hissedilmektedir” diyordu.
DPT’nin uyarıları bununla da sınırlı değildi. Kurum aynı zamanda bilimsel araştırmalara daha fazla bütçe ayrılması gerektiğini de detaylarıyla anlatıyordu.
Politikacılar, kendilerine akıl veren bu kurumu hiçbir zaman sevmediler. “Bize plan değil, pilav lazım” diyen politikacılar başından beri planlamayı içlerine sindirememişti. Ama kapatamadılar. DPT’nin kapısına kilidi, mevcut hükümet vurdu.
Devlet Planlama Teşkilatı’nda ilk küçülme operasyonu Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasıyla 2009’da geldi. Teşkilat 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı olarak yeniden organize edildi. 2018 yılında Kalkınma Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü birleştirilerek Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Strateji ve Bütçe Başkanlığı oluşturuldu.
DPT bu son değişiklik ile bürokratik yapının bir parçası haline getirilmiş oldu. Yeni yapılandırmayla ise teşkilatın birçok birimi kapatıldı, Kalkınma Bakanlığı’nın 1330 olan kadro sayısı 662’ye indirildi. Planlama, hükümete müşavirlik etme görevi elinden alınmış, “Sen bana plan üretme, sadece dediğimi yap”çı bir kuruma dönüştürüldü.
TÜİK’in istatistiki bölge sınıflandırmasına göre İstanbul ile Hakkari arasındaki gelişmişlik düzeyi farkı 20 kattır. DPT’nin Bölgesel Kalkınma Genel Müdürlüğü, TÜİK’in bu verileri ışığında hükümetlere öneriler bulunurdu. Artık bu birim de yok…
DPT’siz Türkiye ekonomisi artık tam anlamıyla plansız ve öngörülemez bir ekonomidir. İstenilen de buydu ve bu konuda da istenilen sağlandı.