İşin ne kadar vahim bir duruma geldiğinin farkındalar. Muhtemelen toplantı odalarında buluşup “Ne yaparız da gündemi değiştiririz?” diye konuşup kararlar alıyorlar.
Bu kararların neticeleri de birbirini ardına geliyor zaten.
Önce Andımız tartışması.
Ardından HDP’nin kapatılması.
Ancak sokaktaki durum o kadar fena ki bunlar bile yetmiyor insanların ekonomi ve aşı konuşmasına.
Bakılıyor ki konuların başlıkları tek başına yetmeyecek, sayıyı arttıralım, diğer konuları konuşmaya vakitleri kalmasın diye düşündüler herhalde.
Yoksa aynı hafta sonunda hem İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıp, hem Gezi Parkı’nı İBB’den alıp hem de Merkez Bankası Başkanı’nı görevden almayı başka nasıl açıklayabilirsiniz ki?
Bu konuların ikisini bile konuştuğunuzda başka bir şeye vakit kalmıyor zaten.
Pazartesi sabahına yüzde 15 daha fakirleşmiş olarak uyandık.
Düşünün ki bu senenin belki de şampiyonunu belirleyecek Beşiktaş-Fenerbahçe maçı oynandı pazar günü.
Ve pazartesi sabahı derbiyi konuşan kimse yoktu.
Gündem değiştirme işinin ötesine geçti durum.
Daha yakın zamanda bir cemaatin kalkışmasına sahne olmuş memlekette sayısız tarikat ve cemaatin istediği düzenlemeyi yaptılar.
Kadınları daha da savunmasız bırakıp büyük bir korkunun içine attılar.
Yeni Şafak’ın gazına gelip Merkez Bankası Başkanı’nı aldılar.
Tüm bunları yapınca Akit durur mu, Meclis’ten hilafetin yeniden getirilmesini istedi.
Cuma gecesinden beri kocaman bir öküz göğsümün üstüne otiurmuş gibi hissediyorum ben.
Giderek daha çok dibe batıyoruz.
Daha dip olmaz dedikçe daha çok.
Ve tüm bu olanlarda yıllardır hiçbir şeye sesini çıkarmayan, “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” tadında yaşayan insanların payının çok büyük olduğunu düşünüyorum ben.
Hani çokça atılan bir slogan vardı bir zamanlar.
“Susma sustukça sıra sana gelecek” diye.
Sıra geldi.
Artık sesini de çıkarmana müsaade yok maalesef.
Geçmiş olsun.