Atıf Ünaldı
Dijital’in Lüksü Olur mu?
Bir süredir internette özellikle lüks markaların dijital dönüşümü konusu tartışılıp duruyor. Çoğunlukla yapılan çıkarım ise Z kuşağının ve teknolojinin lükse olan ilgiyi ciddi anlamda düşürdüğü yolunda. Türkiye’deki birçok lüks markanın dijital projelerini yönetmiş birisi olarak lüksün dijital dönüşmünün pek de kolay olduğu hissine sahip değilim. Özellikle Türkiye’deki perakende sektörünün içine düştüğü bu fiyat rekabeti bunu oldukça engelliyor. Ancak dijitalde lüksün mutlaka birgün değer göreceğini düşünüyorum.
Bu konuyla ilgili düşünmeye başlayınca sosyal medyadaki takipçilerime “Dijitalin lüksü olur mu?” Diye sordum. Olur diyenlerin de örneklerini aldım. Dilerseniz geçmiş dönemlerden birkaç lüks denemesini hatırlayalım. Nokia bir dönem otomotiv sektöründeki şirketlerin üst marka yapmaları gibi (Nissan’ın Infinity üst markası iyi bir örnektir) Vertu isimli yeni bir marka çıkarmıştı. Yanılmıyorsam Türkiye’de Beymen’de satılıyordu. WOM yani ağızdan ağıza pazarlama ile satılıyordu. Ayrıca bir iki ünlü ismin bu markanın telefonlarına özendiği söyleniyordu. Belki aranızda bu markayı duymayanlar bile vardır. Başarılı olamadı. Yoğun satış hissi verilmesine rağmen üretim bir süre sonra durduruldu. Bunun en önemli sebebi tabii ki aynı işi yapan normal bir telefonun en az iki katına satılıyor olmasıydı. Ne yazık ki tek vaadi ve farklılaşma noktası ürün kalitesinden kaynaklanıyordu ki; bu, bu kadar fiyat farkına değmiyordu. İnsanların fonksiyonel alanda farklılık yaratacak beklentileri de son derece yüksekti. Fonksiyonel alanda farklılık yaratan bir lüks ise, bizatihi lüks sektöründen geldi. Mont Blanc, akıllı saatlerden etkilenip, akıllı saat kayışı çıkardı. Ürün özellikle saatini değiştirmek istemeyenler için harika bir alternatifti. Muhtemel beklenti, lüks saat sektörüne akıllı saatlerin etkisini azaltmaktı. Ancak bu ürün de beklenen başarıyı gösteremedi. Onu bekleyen birçok kişiye rağmen kayboldu, gitti. Burada ise sanıyorum sorun ürünün hibrit olmasından kaynaklanıyordu. Her iki amaca hizmet etmek bir ürünün başarısını engelliyor.
Sosyal medyada aldığım ilginç geri dönüşlerden biri de üstüne “Swarovski” kaplandığında her ürünün lüks olabileceği yolundaydı. Bu konuda farklı çalışmalar yapan Caviar isimli Rus şirketin duyulmamış olaması son ürünün yine hibrit olmasından kaynaklandığı hissini veriyor bana.
Apple’ın iPhone’u bu noktaya sokmaması, hatta Steve Jobs döneminde ürünü tek bir tipte tutması da acaba bu yüzden miydi?
Sanıyorum bunun arkasında Steve Jobs’ın rakiplerine karşı güçlü yönünü öne çıkarması en önemli sebeplerden biri. Bunu lüks ürün üretmeyi istememekle ifade etmek pek doğru olmaz.
Acaba lüksün anlamı mı değişiyor? Z kuşağının elmas gibi geçmiş dönem lüks anlayışının içindeki ürünlere ilgisinin azalması, bu sektörlerin çoğunu öldürüyor. Ancak bunu Z kuşağının lükse ilgisinin olmaması olarak mı algılamalıyız orası tartışma konusu. Yaptığım küçük fokus gruplarda lüksün aslında tanımında bir değişiklik olduğunu görüyorum. Yani ışıltılı taşlar ve statü yerine, fonksiyonel lüks kavramı gündemde gibi. Örnekleriyse, sorunu olduğunda hızlıca çözülmesi, konuyla ilgili olsun olmasın her konuda destek verilmesi gibi. Sosyal medyadaki konuşmalardan Turkcell’in böyle bir hizmeti olduğunu öğrendim. Müşteri hizmetlerine 4-5 saniyede bağlanmak, bozulan telefonun yerine yenisinin getirilmesi gibi hizmetler var. Kullanıcısı Eylem Cülcüoğlu bunu lüks olarak tanımlıyor. Yine sosyal medyada standartların üzerinde mahremiyet ve anonimlik veren her servisin dijitalde lüks olarak tanımlanabileceği yolunda görüşler var. Bir grup ise kişiselleştirmeyi dijitalde lüksün anahtarı olarak görüyor. Bu konuda emimin bir çok yeni hizmetin çıktığını siz de görüyorsunuz. Ancak bunları sanayi toplumunun defolarından arınmak olarak mı algılamalı yoksa yükselen dijital lüks trendi olarak mı algılamalı işte orası biraz tartışmalı.
Sonuç ne olursa olsun artık lüks, değerli taşlar yerine kolay erişmek, mahremiyet ve güvenlik anlamına geliyor.