Ahmet Çakır
Daha önceleri neredeydiniz?
Avrupa Kupalarında mucize denilebilecek bir geceyi geride bıraktık. 15 Eylül Perşembe akşamı Sivasspor’un deplasmanda, Trabzonspor’un içerde ilk maçlarını kazanmaları, Başakşehir’in müthiş çıkışını 3-0’lık Fiorentina başarısıyla taçlandırması, Fenerbahçe’nin de grubun tartışmasız favorisi Rennes karşısında deplasmanda 2-0 geri düşmesine karşın maçı bırakmayıp son dakikada beraberliği bulması, birkaç yıldır özlemini duyduğumuz sonuçlardı.
Zaten buna bağlı olarak Avrupa sıralamasındaki yerimizde de hemen kıpırdanma oldu. Öylesine utandırıcı bir noktaya düşmüştük ki böylesi galibiyetlerle biraz olsun kıpırdanmaya şiddetle ihtiyacımız vardı. İlk hedef 15.lik. Orada bulunan Yunanistan’ın temsilcilerinin de peşkeşe yenilgilerle bir anda kendilerini 20.likte bulmaları bir başka ilginç gelişme oldu. Bizim çok kısa bir süre için dahi olsa Kıbrıs Rum Kesimi’nin arkasında kalmak gibi utançlardan hızla uzaklaşmamız gerekiyor. O yolda iyi bir adım atmış olduk.
Tamam, Konyaspor’un Cadiz gibi bir rakibe elenmesi olacak iş değil. Sivasspor’un da sınırlı kadrosuyla 1-2 maçı kazanması dışında bir şey beklenemez ama rakiplerinden katbekat güçlü kadrolara sahip olan öteki takımlarımızın Avrupa Kupalarındaki başarısızlığı adeta kader olarak kabullenmiş gibi görünmeleri rezaletti.
Ne yazık ki bu konuların yeterince iyi bilinmeyişi, TFF ve medyayı da yaşanan skandalın ortakları haline getiriyor. TFF’nin elinde, Avrupa’da oynayacak takımlara sezonu çok daha erken açmaları zorunluluğu getirmek gibi bir yığın imkan var. Ancak orada neyin ne olduğunu yeterince iyi bilmeyen ya da bunları umursamayan yöneticilerin varlığı, böyle bir imkanı kullanmayı olanaksız hale getirebiliyor. Başka birtakım yol ve yöntemler de kimsenin aklına bile gelmiyor.
Yıllardır bu maçlarla ilgili olarak takımlarımızın ortak mazereti var: Henüz hazır değiliz. Üstelik bu öyle bir mazeret ki, sezon ortasında hatta sonunda bile henüz hazır olmadıklarını söyleyebilen teknik adamlarla karşılaşabiliyoruz. Bunların hepsi önceki yıllarda yaşandı.
Özellikle Başakşehir’in Avrupa maçlarını pek umursamayışı, bu karşılaşmalara daha zayıf kadrolarla çıkması gibi durumlar epeyce eleştiriye uğramıştı ama TFF bu durumla ilgili olarak seyirci kalmıştı.
Bugün yaşanan durum hazır olmama mazeretinin geçersizliğini açık biçimde ortaya koyuyor. Doğrusunu isterseniz, en hazır olduğu zamanda bile Sivasspor’un bu kadrosuyla deplasmanda maç kazanmasını, Başakşehir’in Fiorentina’yı farklı yenmesini bekleyemezsiniz. Trabzonspor’un Avrupa başarısızlığına akıl erdirebilmek kolay değil. Çünkü Bordo Mavili takımın iki galibiyeti arasında çok uzun bir zaman geçmiş bulunuyor. Belki geçen sezon Roma eşleşmesini talihsizlik olarak kabul edebiliriz. Konferans Kupası’nı kazanan Mourinho’nun takımıyla ilk adımda eşleşmek pek üstesinden gelinebilecek bir durum değildi.
Doğrusunu isterseniz Trabzonspor’un Kızılyıldız’ı yenebileceğini de pek düşünmüyordum. Çünkü bizim fena halde çuvalladığımız dönemde eski Yugoslavya takımları ciddi bir sıçramayı gerçekleştirdi. Aslında onların başarısı bize örnek olacak değer taşıyor çünkü bu işi transferle değil kendi özkaynaklarına dayanarak yapıyorlar. Yani bizim milyonlarca dolar harcayıp yakalayamadığımız başarıları onlar çok daha sınırlı harcama ve kendi kaynaklarına dayanarak başarmış durumdalar.
Geçmişte rakibimiz bile olamayacak noktadaki Kuzey ülkeleri Norveç ve Danimarka bugün önümüze geçmiş durumdalar. Eski Yugoslavya ne kadar bölünürse bölünsün, en küçük parçasından bile birkaç yılda güçlü takımlar çıkarabiliyor. Bizse Avrupa’da başarının sadece daha çok yabancı futbolcu transfer ederek geleceği kanısındayız. Bunun böyle olmadığı defalarca kanıtlandı ama bir şey değişmiyor. Korkunç bir borç batağı içindeki kulüplerimiz hala akıl almaz transferler yapabiliyor. Sonuç da pek parlak değil.
Neyse, şimdilik elde ettiğimiz bu sonuçların keyfini yaşamakla kalalım ve özellikle Başakşehir için “Daha önceleri neredeydiniz?” diye sormakla yetinelim.