Murat Aksoy
Daha çok siyaset yapmalıyız
Devletin çok güçlü, toplumun zayıf ve bireyselleşmenin az olduğu toplumların en tipik özelliklerinden birisi “Siyasetin” yokluğudur.
Siyasi partilerin varlığı, belli aralıklarla seçimlerin yapılması tek başına siyasetin varlığına işaret etmez.
Türkiye, bu tespite uygun bir örnektir.
Her ne kadar 1946’da çok partili hayata geçmiş, siyasi partilerin var olduğu ve belli aralıklarla seçimlerin olduğu ülke olsak da; istisnai dönemler dışında Siyaset yapılmamıştır.
Burada kurumsallaşmış siyasetten anladığımız, toplumsal taleplerin karar süreçleriyle kesişip hayata geçtiği, karar süreçlerinin seçimlerle sınırlı olmadığı, sivil toplumun ve bireylerin siyasal partileri ve devleti eleştirebildiği, denetleyebildiği, bireylerin aktif vatandaşlar olmasıdır.
Türkiye’de ne yazık ki bunların olduğunu söylemek mümkün değildir.
SİYASETİ DEVLET YAPIYOR
Elbette Türkiye’de siyasi partiler var, seçimler yapılıyor. Ama bu siyasal alanda toplum, toplumsal sorunlar, onların çözümü yok.
Türkiye’de siyaset bu haliyle toplumun sorunlarının çözülmesi için değil, devletin kurumsal varlığı ve sürdürebilirliğini sağlama çabasıdır.
Bu yüzden siyasetin öznesi “toplum” değil “devlet”tir. Siyasi iktidarlar bu sürecin meşruiyet araçlarıdır.
Devlet, toplumun, dolayısıyla siyasetin öne çıktığı dönemlerde ise açık ve örtülü darbelerle kendi alanını kontrol etmiştir.
Devlet, toplum üzerindeki gücünü ise sahip olduğu güç ve kaynakları siyasi iktidarların kimliğinden, ideolojisinden bağımsız olarak onlarla paylaşarak sürdürmüştür.
Toplumun olan güç ve kaynakları, siyasi iktidarlar üzerinden toplumun farklı kesimlerine dağıtarak meşruiyet üretmiş ve siyasi iktidarlar üzerinden kendini dokunulmaz kılmıştır.
İKTİDAR NASIL DEVLET OLUR?
Son yıllarda sık sık yapılan, “AK Parti mi devleti ele geçerdi?” yoksa “devlet mi AK Parti’yi ele geçirdi?” tartışması bu açıdan çok anlamlı değildir.
Bu tartışmada açık olan, devletin bir kez daha siyaseti denetim altına alarak kurumsal varlığını güçlendirdiğidir. Bunu ise bir zamanlar “yasaklı çocuğu” olan muhafazakâr siyasiler aracılığıyla yapmaktadır. MHP’nin bu süreçteki özel rolü ise malum.
Toplumdan, siyasi partilerden iktidara, iktidarın temsilcilerine hatta bir bürokrata yönelik sıradan bir eleştirinin bile “devlete” yönelik algılanmasının temel nedeni devletin bu gücüdür.
Bir bürokrat olan Mehmet Uçum’un, başka bir bürokrat olan Fahrettin Altun’u devletle özdeşleştirmesinin nedeni işte bu güçtür.
SİYASETİ İNŞA ETMEK
Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, siyasal alanın ve siyasetin bizatihi siyasi parti üzerinden ortadan kaldırılmasıdır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sürdürdüğü ittifak arayışları, herkesle konuşabilme gücü özetle muhalefeti devletin tüm manipülasyonlarına rağmen bir araya getirme çabası, bu açıdan siyasal alanın genişletme arayışı kadar siyasetin de keşfedilmesi ve bir anlamda yeniden inşası açısından önemlidir.
Devlet, Kılıçdaroğlu’nun bu çabasını özellikle HDP üzerinde etkisiz kılmak isterken siyasi iktidar ise bizatihi farklı küçük partilerle görüşerek bozmak istiyor.
Bu yüzden biz vatandaşların, siyasal alana ve siyasal olana daha fazla sahip çıkmamız gerekiyor. Bu da siyasete daha fazla katılmak ve talep etmek demek.
Unutmayalım ki siyasetin varlığının bir unsuru da bizlerin yani tek tek bireylerin kamusal alanda taleplerimizi ifade etmemiz ve siyasete katılmamızdadır.