Haldun Solmaztürk
“Dağdaki çobanla benim oyum eşit mesela… Niye?”
Yıllar önce bir programda bunları söyleyen genç kadını neredeyse çarmıha gereceklerdi.
‘Mesela’ derken ‘Başka örnekler de verilebilir’ demek istiyor…
‘Duyarlılık, sorumluluk’ diye tarif etmeye çalıştığı şey aslında vatandaş olma ‘erdemi’.!
‘Çoban’ örneği, kendi çıkarları gözetildiği sürece ülkenin nasıl yönetildiğine pek aldırmayan, ‘eşit oy’ gücünü toplumun ortak çıkarları değil kendi kişisel çıkarları için kullanan anlamında.
Gerçekte, Eflatun’dan, Aristo’dan beri—neredeyse 2500 yıldır—aynı soruya cevap ve bu evrensel açmaza çözüm, çare aranıyor.
Atatürk de sorunun farkındaymış: “Muhterem milletime şunu tavsiyem tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin!” diyor.
Daha ne desin, nasıl desin…?
Ama ‘tavsiye’ ne yazık ki tek başına sonuç vermiyor.
Marmara Ereğlisi, Tekirdağ’ın bir ilçesi…
M.Ö. 600 yıllarında kurulan Herakleia-Perinthos antik kentiyle iç içe, üst üste.
Antik limandan akropole kadar uzanan büyük bir kent; Trakya’nın Efes’i.!
Aşağıda bazilikada ve yukarıda akropolde halen kazılar sürüyor. Ama nasıl…?
Tekirdağ’da küçük ama çok güzel düzenlenmiş bir müze var. O müzenin müdürü, 2006’da burada kazılara başladığında bazı vatandaşların akropoldeki [a.b.] villa inşaatlarını görüyor ve dava açıyor. Aynı dönemde belediye de merkezdeki bazı ‘küçük’ kalıntıların üzerine hafriyat döküyor. Müdür Bey ona da fırsat vermiyor.
Defalarca ‘idari’ tasarrufla görevden alınıyor, her seferinde mahkeme kararıyla dönüyor. Sonunda 2010 yılında emekliliğini istiyor ama villaları yıkmayı da başarıyor.!
Bugün kazı yapılan yerler oraları—villa temellerini hâlâ görebilirsiniz.
O dönem, 2007’de bir vatandaş M.Ö. 4-5. yüzyıla ait olduğu düşünülen iki altın objeyi satmak üzere Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne getiriyor. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, bir komisyonun eserleri incelemesini istiyor; komisyonda Tekirdağ Müze Müdürü de var. Komisyon iki objeye de ‘orijinal’ raporu veriyor—hemen satın alınmaları gerekiyor.
Müze Müdürü emekli ama 2021’de Ankara’ya yolu düşünce Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gidiyor ve o eserleri görmek istiyor. ‘Müzede yok’ diyorlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan eserlerin akıbetini soruyor ve objelerin satın alınmak yerine vatandaşa iade edildiğini öğreniyor. Sonra geri almaya karar veriyorlar ama eserler de vatandaş da kayıp; arıyorlar şimdi.!
Yine Tekirdağ’da, Muratlı ilçesinde Helenistik dönemin Trakya’daki nadir kalelerinden, tescilli Çevrimkaya Kalesi var. Yakınındaki ‘taş ocağı’ sahibi 2017 yılında Edirne Koruma Kurulu’na ‘Burada kale male yok, tarihi eser statüsünü kaldırın’ diyor. Kurul inceliyor ve tescilin devamına karar veriyor. Maden ocağı işleticisi yılmıyor, Ankara’daki Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’na başvuruyor, Trakya Üniversitesi’nden bir profesörü de burada kale olmadığına ikna ediyor—artık nasıl ediyor, günahı boynuna.!
Bakan Yardımcısı başkanlığındaki Yüksek Kurul, Tekirdağ Muratlı’daki tescilli arkeolojik yapının aslında ‘var olmadığına’ hükmediyor—Ankara’dan.!
Defalarca görevden alınıp mahkeme kararıyla dönen emekli müze müdürü vardı ya; o yine devreye giriyor ve mahkeme Kale’nin korumasının kaldırılması kararını iptal ediyor.
O müze müdürünün adı Mehmet Akif Işın.!
Bunları niçin anlatıyorum?
Gaziantep’in Islahiye ilçesi belediyesi, Orman Genel Müdürlüğü sorumluluğundaki taş ocağını kaçak olarak işletiyor. Sayıştay müfettişlerinin uyarısı üzerine Orman İşletme Şefi Ümran Pınar Güden işlem yapmak istiyor ama kaymakam, belediye başkanı, Orman Bölge Müdürü’nün—hatta emrinde çalışanların—direnmesiyle karşılaşıyor. Geri adım atmayınca görevden alındı.
Anlıyorsunuz değil mi; sorun, çoban, çöpçü, kaymakam, asker, polis, pazarcı, AKP’li ya da CHP’li, İslamcı ya da laik olmakta değil, vatandaş olma erdemlerine sahip olup olmamakta.!
Kişisel çıkarlar mı, toplumun ortak çıkarları mı tercihinde.!
Kara gözlüklerini takmış, bas bas bağırıyor: “Nal toplayacaklar, nal.!”
Neye güveniyor sanıyorsunuz?
Hepimizin oyu eşit; o ‘çoban’ biziz aslında.!
Göreceğiz, az kaldı.