Çukur

Nereden tutsak elimizde kalıyor.
Eğitim deseniz öyle bir batırdılar ki kendi arka bahçelerini yaratmak için kurdukları imam hatip okullarında ateizm, deizm patlaması yaşanıyor. Veliler çocuklarını bu okullara yazdırmamak için kırk takla atıyorlar.
Ekonominin durumu ortada. Tüm ekonomistlerin yanlış dediğine sadece bir kişi doğru dediği ve kendini ekonomist ilan ettiği için kimse itiraz edemiyor. Bu işten sorumlu olanlar bile hayır diyemiyor. Hem kendilerini hem memleketi bitiriyorlar.
Turizmin başında otel sahibi var. İlk göreve geldiğinde “Profesyonel turizmcidir, halden anlar, doğru çözümler getirir” diyenler yaptıklarına inanamıyorlar. Kendi şirketlerine kıyak üstüne kıyak geçen bakanın döneminde turizm hiç olmadığı kadar kötü. İşin bir de kültür tarafı var ki orası tam fecaat. Müzisyenler enstrümanlarını satıyorlar, buna rağmen aç kalanlar intihar ediyor. İşi kültür olan bakanlıksa kocaman bir hiç şeklinde ortada duruyor. Aynı pandemiyi yaşayan ülkelerde sanatçılara, sanattan mahrum kalanlara türlü türlü destekler verilirken bizimkiler lütfen üç kuruşu bile onlarca şarta bağlıyor.
Sağlıktaysa dünyanın yüz yılda bir yaşadığı pandemide bu yönetimin elinde yakalanmak gibi bir şanssızlık yaşıyoruz. Bu bile kaderimizi gösteriyor aslında. Baştan sona yanlış politikalarla salgınla mücadeleyi yönetemediler.
En basitinden;
İlk aşı anlaşmasını Çin’le yaparken bilim insanlarını dinleselerdi, sadece Çin yerine o zamandan Biontech anlaşmasını yapsalardı ve bu aşılar elimize daha erken geçseydi geride kalan 4 ay içinde vakalar bu kadar pik yapmaz, belki bu kadar insan hayatını kaybetmezdi. Orada da yanlış yaptılar. Aşı konusunda o kadar çok yanlış bilgi verdiler ki Sağlık Bakanı kendi açıklamasına halk inanmaz diye aşıyı geliştiren Uğur Şahin’e söyletti aşılar gelecek diye.
Tarım ve hayvancılık işini memlekette en son verilecek kişiye verdiler. Özellikle arayıp bulmuş olmalılar. Yetmemiş kendisine ormanları da bağlamışlar.
Tarım politikası o kadar kötü ki çiftçiliği bırakanların sayısı çığ gibi büyürken yayınladıkları kamu spotlarının aksine verimli tarım arazilerini sürekli birilerine peşkeş çekmişler. Tarlada çiftçinin 1 liraya sattığı ürünün büyük şehirde 15 liraya satılmasının önüne geçemeyecek, bunu bile çözemeyecek kadar aciz bir yönetimden bahsediyorum. Orman yangınlarını söndürebilecek ve Türkiye’de bulunan üstelik Türk Hava Kurumu’nun olan uçakları ekarte edip Rusya’dan uçak kiralatacak kadar gözünü hırs bürümüş birinden bahsediyorum. Kendisine haklı sorular soran gazetecileri azarlayan birinden bahsediyorum. Dedim ya, özenle seçilmiş bu görev için.
Ama en fenası adalet.
Tüm bunların hakkından gelebilecek şey adalet, adalet korkusu.
Adalet olmayınca, kimse de ondan korkmayınca herkes her istediğini yapabiliyor artık ülkede.
Neler yaptıklarını anlatan bir avuç medya kaldı. O medyayı takip edenler biliyordu zaten ama mafya lideri anlatınca çok geniş kitleler de öğrendi.
Ama sadece Sedat Peker videoları etkisi değil bu.
Artık herkes bu çukurun içinde.
Farkına varıyorlar neler olduğunun.
Bursa’da Kirazlıyayla köyünde maden için kurulacak atık havuzuna karşı çıkıyor köylüler.
Jandarma, devlet elbette maden şirketinin yanında.
İsyan eden kadınlar gözaltına alınıyor, yargılanıyor.
Üçüncü kez duruşmaya çıkan köylü kadın isyan ediyor;
“Kemal Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşü yaparken, gülmüştüm. Türkiye Cumhuriyeti’nde adalet yok mu? diye sormuştum. Ama başıma gelince anladım ki, adalet yokmuş. Üç oldu hakim karşısına çıkarıldım. Her gün kadın cinayetleri oluyor. Bu cinayeti işleyen adam acaba benim kadar yargılandı mı? Vatanını, toprağını korumak suç mu?”
Millet uyanıyor.
Çünkü çukurun içinde artık herkes debeleniyor.
O çukurdan çıkmak için nereye tutunsa elinde kalıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nihat Sırdar Arşivi