Çözüm pakette değil zihniyet değişiminde

Türkiye her bakımdan ilginç bir ülke.
Hatta o kadar ilginç ki, 19 yıllık siyasi iktidar olan partinin yani AK Parti’nin Genel Başkanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, bir anlamda kendisine muhalefet edercesine peş peşe reform paketleri açıkladı.
Önceki hafta “İnsan Hakları Eylem Planı” ile adalet alanında reform paketini açıklayan Erdoğan, önceki gün de ekonomiyi ilgilendiren; “Ekonomi Reform Paketi”ni açıkladı.

Birer hafta arayla açıklanan bu paketlerin anlamı; gerek hukuk gerekse ekonomin kötü yönetildiğini ve bu alanlardaki sorunları aşmak için reformlar yapmanın zorunlu olduğudur.
Bu açıdan Türkiye’yi ilginç kılan nokta; adalet ve ekonomi alanında var olan sorunları ortaya çıkaran iktidarın, bu sorunları çözme vaadiyle reform paketleri hazırlamasıdır.
Demokratik bir ülkede olması gereken, bu sorunları yaratanların sorunları çözme arayışına girmek yerine istifa etmesidir.
Dedik ya burası Türkiye ve Türkiye ilginç bir ülke.

YAPTIKLARINIZI YAPMAYIN YETER
Açıklanan reform paketleri, gerek adalet gerekse ekonomi alanında sorunların olduğunun siyasi iktidar tarafından da kabul edilmesi açısından da önemlidir.
Ancak hazırlanan reform paketlerinin temel bir eksiği vardır. O da; var olan sorunların birer “sonuç” olduğu gerçeğidir.
Her iki alanda –ve daha pek çok alanda- var olan sorunlar, yeni yönetim sistemi ile daha derinleşmiş ve kronik hale gelmiştir.
Bu “gerçek” kabul edilmeden hazırlanan reform paketlerinin var olan sorunları bırakın çözmeyi daha da ağırlaştıracağı bir gerçektir.
Bu yüzden siyasi iktidar eğer bir reform yapmak istiyorsa başlangıç noktası, bugüne kadar yapılanların yapılmaktan vazgeçilmesi olacaktır.

ZİHNİYET DEĞİŞMEDEN OLMAZ
2017 Anayasa Referandumu ile hayata geçirilen yeni yönetim sisteminde Yürütme hem Yasamayı hem de Yargı’yı kendisine bağlayarak çözümler kadar sorunların da merkezi olmuştur.
Her şeye bir kişi ya da onun çevresindeki dar bir grubun karar verdiği, hukukun siyasi iktidarın iktidar kalması için araç olarak kullanıldığı, demokratik siyasi zeminin olmadığı, basın özgürlüğünün olmadığını sadece iktidara eleştirel bakanlar değil uluslararası pek çok endeksin sonuçları da söylemektedir.
Örneğin, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2020 Yolsuzluk Araştırmasında Türkiye, küresel sıralamada ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun olduğu, demokrasi ile tanışmamış birçok ülkenin gerisinde kalarak 180 ülke arasında 86. sırada yer almaktadır.
Örneğin, Freedom House 2020 yılı raporunda, Türkiye bu yıl da “özgür olmayan ülkeler” kategorisinde yer aldı. 100 puan üzerinden 32 puan alan Türkiye, 195 ülkenin yer aldığı “özgürlük” sıralamasında 146'ncı sırada kaldı.
Örneğin, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 2020 yılı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 154. sırada yer aldı.
Örneğin, The World Justice Project’in (WJP) Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye 2020’de 128 ülke içinde 107. sırada yer aldı.

Örneğin, V-Dem Enstitüsü'nün 2021 Demokrasi Raporu'na göre, Türkiye son 10 yılda en çok otoriterleşen ilk 10 ülke içerisinde. Liberal Demokrasi Endeks listesinde Türkiye 179 ülke arasında 149. sırada yer aldı.
Bu tür negatif örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bütün bunlar bir sonuç. Ve bu sonuçları ortaya çıkaran neden, siyasi iktidarın siyaset yapma anlayışı ve onun dayandığı otoriter zihniyet.

Sorunları, var olan sorunları derinleştiren siyasi yapı için çözmeye çalışmak, “mış” gibi yapmaktan başka bir şey değildir.
Bu zihniyet ve siyaset yapma tarzı değişmeden açıklanacak hiçbir reform paketinin başarı şansı yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi