COP 26’nın Işığında Kapitalizm: Riya, Yalan, ve Soygun

Birleşmiş Milletler tarafından Katowice’de düzenlenen “24. Taraflararası Konferans(COP)” küresel ısınmaya neden olan sera gazları emisyonunu sınırlandıran Paris Anlaşması için bir yol haritası kararlaştırmıştı. Karar alındığında konferansın organizatörü Kurtyka, bu zaferi masa üzerinde dans ederek kutlamıştı.

Katowice toplantısı kömür şirketlerinin sponsorluğunda yapılmış ve sivil toplum temsilcilerinin toplantıya katılımı mümkün olduğu kadar engellenmişti. Riya işbaşındaydı. İklim yıkımına karşı mücadelenin taşıyıcıları, yağmur ormanlarında katledilenlerin, plantasyonlara, madencilere karşı direnenlerin, doğa koruyucusu yerli halkların, kısacası devasa iklim adaletsizliği mağdurlarının sesi kısılmıştı.

Kurtyka’nın masa dansı ile kutladığı Paris Anlaşması ne işe yarıyordu? Bu sorunun cevabı pek çok kez verildi ancak en açık hali herhalde ana akım iktisadın saygın isimlerinden Nordhaus’un muhafazakar yayın organı Foreign Affairs’in son sayısında yayınlanan “İklim Politikaları Neden Başarısız Oldu?” başlıklı makalesinde yer alıyor. Üç senaryoyu içeren çizim, durumu ve Paris Anlaşması ile nereye varacağımızı gösteriyor: cehenneme…

Bu çizimde sarı çizgi, güncel tutumun devam ettirilmesi halinde varılacak noktayı, 4 derecelik ısınmayı ifade ediyor. Yeşil radikal önlemler alınması halinde gideceğimiz yeri yani 2 derecelik ısınmayı gösteriyor. Mavi yol yani Paris Anlaşması ise bizi yaklaşık 2.7 derece ısınmış bir dünyaya götürüyor. Hemen altını çizelim, 2 derecelik ısınma türlerin yaklaşık yüzde 40’nın yok olmasına, suların yükselerek sahilleri basmasına, besin zincirinin muhtemelen kopmasına, diğer bir deyişle bildiğimiz dünyanın yok olmasına, altıncı büyük yok oluşa yol açıyor.

Cehenneme yolculuğu dans ederek kutlayan Kurtyka’nın arkasına dizilmiş neşeli topluluk arasında uluslarüstü kuruluşların bürokratları, fosil yakıt şirketlerinin temsilcileri ve politikacılar var. Bir büyük yalanın resmi geçidi… Meğer zaten ülkelerin emisyon bildirimleri büyük ölçüde eksikmiş. Washington Post’un çeşitli bilimsel çalışmalara ve raporlara dayanan geniş haberine* göre sera gazı emisyonlarının yüzde 99.5’ini bildirmeyen ülkeler varmış. Toplamda ise en az 15 milyar ton karbon ve hatırı sayılır bir miktarda metan emisyonu bildirilmediği için aslında Paris anlaşmasının hedefleri bu yalan dünya içerisinde hiç bir şey ifade etmiyor. Meteoroloji alanında çalışan bilim insanı Weiss’in ifade ettiği gibi “diyet yaparken tartılmayan” veya tartısı hükümetler tarafından bozulmuş kilosunu bilmeyen insanlarız.

Son olarak, baş aktörleri kar hırsı bitmek bilmeyen, servet biriktirme tutkusu yüzünden bütün dünyayı cehennem ateşine atan fosil yakıt şirketlerini irdelemek gerekir. Baş rol oyuncusu, canlı bomba eylemcileri. 1950’li yıllardan beri yaptırdıkları çeşitli çalışmalarda bugün karşılaşacağımız sorunları işaret eden sonuçları sümenaltı eden, kamuoyundan sakladıkları sonuçları bile bile faaliyetlerine devam eden şirketler. Petrol sahalarını kan gölüne çeviren, milyonlarca insanın canını alan, kendi imalatları karbon demokrasisini ihraç eden şirket/devletler. Şimdi de vücutlarına sardıkları bombanın pimini çekip bütün dünyayı yok etmeye çalışıyorlar.

Isınmayı 2 derecenin altında tutmak gerekirken buzullar eridiğinde ortaya çıkan kara parçalarını bir kar fırsatı olarak gören, derin deniz sondajı ile okyanus tabanını yağmalamayı iş edinen ve akıl almaz maliyetler için 2020 yılında yaklaşık 6 trilyon dolar teşvik alan fosil şirketleri. Tecrübeli soyguncular. COP 26’yı kendilerine bağlı 504 delege ile işgal ettiler.

Sonuna yaklaştığımız COP 26’nın, Paris Anlaşması’nın ötesine geçerek ihtiyaç duyduğumuz acil müdahaleyi gerektiği miktarda yapamayacağı açıklık kazandı. Bildiğimiz dünyada yaşamaya devam edebilmek için, bu riya, yalan ve soygun ortaklığını başarısızlığa uğratmak gerekiyor. COP 26’nın en umutvar tarafı da belki bu ışığı göstermesi oldu. Kendilerini zincirleyen bilim insanları, gençler ve doğa savunucuları sokaklardaydı. İklim adaletsizliğini, altıncı büyük yok oluşu engellemek için. Kaderimizi belirleyecek mücadele bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Ya altıncı büyük yok oluş veya kurtuluş.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haluk Levent Arşivi