Haldun Solmaztürk
Çok daha büyük bir kumpası devreye soktular.!
Geçen yıl, 2021’in son yazısında, ‘O mektup size yazıldı. Yeni yıla girerken, son günlerini huzur içinde aileleri yanında değil de cezaevi hücrelerinde geçiren o askerleri unutmayın.!’ demiştim.
O askerlerden biri, emekli Korgeneral Vural Avar, 20 Aralık günü 85 yaşında cezaevinde öldü.
O mektup Cumhurbaşkanı’na yazılmıştı—kitabı da yazıldı: Alican Türk’ün ‘Bitmeyen Sömürü: 28 ŞUBAT Yalanlar Gerçekler Belgeler’ kitabı.
Kitabın adı zaten içini anlatıyor; bitmeyen sömürü…!
Yargıtay’a verilen—ama belli ki okunmayan—4 ciltlik ‘temyiz’ dilekçesinin bir özeti…
Aslında tüm suçları, olacakları en baştan görüp, çeyrek asır önceki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ‘irticai’ tehdide dikkat çekmeleri, siyasileri uyarmaları…
Nitekim, o uyarıdan beş yıl sonra iktidara gelen ‘Demokrasi tramvaydır, bindiğimiz gibi inerizciler’ nihayet, “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” durağına geldiler—ve indiler.!
Emekli askerler “Af değil, adalet” istiyorlar, ama Yargıtay gibi Anayasa Mahkemesi de bu olan biteni eyleme geçmeyen boş laflar ve hiçbir anlamı olmayan toplantılarla oyalanarak izliyor.
Ne bağımsız ne de tarafsız olmadığını bildikleri yargıda olmayan adaleti ‘yürütmede’ arıyorlar ama orada da ‘kininin davacısı’ birileri var…
Cezaevi koşullarında ciddi hastalıklarla boğuşuyorlar ama şifa aradıkları doktorlar da Hipokrat yeminlerinin yerine ‘siyasi’ iradeyi ikame etmişler.
İzmir’de bir hastane (!) üç ay önce Çetin Doğan için “Hayati tehlikesi vardır ama risk cezaevi içerisinde ve dışında eşit derecededir. Ceza infazının tehirine gerek yoktur” diye rapor vermişti.!
Vural Avar için de Ankara’daki bir hastane (!) geçen ay “Cezasının cezaevinde infazının hayati bir tehlike arz etmeyeceği” şeklinde rapor vermişti—altında 10 hekimin (!) imzasıyla…
Vural Avar’ın cenazesini silah arkadaşları 22 Aralık günü Kocatepe Camii’nden kaldırdılar.
Tam 20 yıl önce—21 Aralık 2002’de—aynı yerden Hablemitoğlu’nun cenazesi kaldırılmıştı.
Hablemitoğlu, ‘Fethullahçılar’ dediği örgütü “Devletin stratejik kurumlarının içine sızmayı ve ele geçirmeyi” hedefleyen, Türk devletine ve laik hukuk sistemine ‘büyük kin’ duyan ‘dinsel organize suç örgütü’ olarak tarif etmişti. Köstebek kitabını bitiremeden, 18 Aralık 2002 günü Ankara’da, Başbakanlık Konutu’na birkaç yüz metre mesafedeki evinin önünde öldürüldü.
Cinayet bir türlü aydınlatıl(a)madı. Ailesi yedi yıl sonra, soruşturmayı savsakladıkları için İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açtı, Bakanlık manevi tazminat ödemeye mahkûm edildi.
Aynı Kıbrıs’taki Kutlu Adalı cinayeti gibi.!
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2016’da, cinayeti ‘FETÖ’ ile ilişkilendirip dosyayı yeniden açtı. Nuri Gökhan Bozkır—eski bir asker—Aralık 2019’da Ukrayna’da yakalanıp Ocak 2022’de Türkiye’ye getirildi. Bir süre sonra, 9 ‘Ergenekon’ sanığı için de gözaltı kararı verildi. Aralarında emekli Albay Levent Göktaş da vardı; o da Bulgaristan’da yakalanıp Türkiye’ye getirildi.
Göktaş, FETÖ’nün talimatıyla Hablemitoğlu’nu ‘tasarlayarak öldürmekle’ suçlanıyor. Kendisi 2002’de hâlâ asker, görevde… Bir süre sonra emekli olup avukatlığa başlıyor. Ocak 2009’da bir DVD’yle ‘Ergenekon’ üyesi olmaktan tutuklanıyor ama DVD adli emanette, durduğu yerde (!) kırılıyor. Göktaş’ın avukatı gazi Üsteğmen Serdar Öztürk de beş ay sonra Ergenekon’dan (!) tutuklanıyor. Her ikisi de FETÖ mahkemelerinde uzun hapis cezalarına mahkûm olacaklar, Göktaş 5 yıl 3 ay, Serdar Öztürk 4 yıl 9 ay hapis yatacaklardır. Kumpas açığa çıkınca tahliye edildiler.
Şimdi büyük resme bakalım…
28 Şubat davası ‘müebbete’ mahkûm 14 askerle bitmedi, yargılama sürüyor—sürdürüyorlar.!
FETÖ’nün Balyoz davasını da yeniden başlattılar; beraat etmiş sanıkları tekrar yargılıyorlar.
‘Montrö’ davasından beraat etmiş amiraller ve bir generalin de yeniden yargılanmaları isteniyor.
Göktaş’la birlikte FETÖ’nün Ergenekon çuvalını da tekrar açacakları anlaşılıyor… Yoksa, FETÖ tarafından hedef alınıp 20 yıl hapse mahkûm edilmiş Levent Göktaş’ın—cinayetten 20 yıl sonra—Hablemitoğlu’nu FETÖ’nün talimatıyla öldürmüş olduğu iddiasının absürtlüğü ortada.!
İmamoğlu, Kavala, Fincancı süreçlerinin, bütün bu gelişmelerin üst üste gelmesi tesadüf değil.!
Bir devir kapanıyor, Namık Kemallerin, Tevfik Fikretlerin, Ziya Paşaların başlattığı, Atatürk’ün Cumhuriyet’le taçlandırdığı aydınlanma ve özgürlük mücadelesi sonunda hedefine ulaşıyor. Ne var ki, Cahiliye devri artığı sosyal fosillerin direnişi sürüyor. Üstelik “Biz kendimiz yapmıyoruz. Biz inanıyoruz ki bize yaptıran Allah’tır” diyebilecek kadar gözleri karardı, akıllarını kaçırdılar.
“Dilinin, dininin, ırzının, kininin davacısı” olanlar çok daha büyük bir kumpası devreye soktular.
Ama tarih hükmünü verdi; aydınlık bir geleceğin kapıları çok yakında ardına kadar açılacaktır.
Şimdi, aydınlığın karanlıkla mücadelesinde, kötülüğün karşısında kararlılıkla durma zamanıdır.
2023’ün kader yılı olduğunu yaşayacak ve göreceğiz.!
Yeni yılınız kutlu olsun.!