Haldun Solmaztürk
“CHP bir milli güvenlik sorunudur!” diyor. Bunu değilse neyi ciddiye alacaksınız?
Bazı arkadaşlar Cumhuriyet tarihinin en kritik süreçlerinden geçtiğimizin farkında değil gibiler.
Anayasa ve ettiği yemin gereği ‘tarafsız’ olması gereken ama hiçbir zaman olmamış—ve de olmayacak—Cumhurbaşkanı geçmişte de birçok kez muhalefeti kriminalize etmişti.
Onları, “Vatan yansa ateşinde ısınacak kadar gözü kararmış güruh” olarak tarif etti. “Sadece medyayla, çetelerle, teröristlerle değil aynı zamanda seksen senedir [a.b.] Türkiye’nin başına musallat olan takoz muhalefetle de mücadele ettik” diyerek onları teröristlerle bile aynı safta gösterdi. “İşgalcilerle bir olup millete ihanet edenler olduğu gibi bugün de gavurun kılıcını sallayanlar var” dedi. (Allah söyletiyor…!)
Ama artık basın tarihine geçmiş olan CNN-Türk—Kanal D ortak yayınında kendisini de aştı, “Bunların yaptığı devlet düşmanlığıdır. CHP bir milli güvenlik sorunudur” dedi.
Milli güvenlik sorunu, bir ülkenin ulusal güvenliğine—beka, refah ve saygınlığına—yönelik yıkıcı etkisi olan odak, eylem ya da durumlardır. Engellenmeleri ya da yok edilmeleri gerekir.
Cumhurbaşkanı’nın bir siyasi partiyi, üstelik ana muhalefet partisini ‘milli güvenlik sorunu’ olarak görmesi, bunu da canlı yayında ciddi ciddi dillendirmesi ciddiye alınmalıdır.
Ama alınmadı, hem de hiç…!
Birkaç cılız ‘sosyal medya’ tepkisi dışında—ki sadece bir-iki CHP milletvekiliyle sınırlıydı—bir tepki gelmedi ve ‘Ahmet Hakan-Abdülkadir Selvi’ mugalatası arasında unutuldu gitti.
Devletin her bir kurumunu—en başta istihbarat, polis, jandarma, ordu, yargıyı—tek başına kontrol eden Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet Halk Partisini ‘milli güvenlik tehdidi’ olarak görmesi karşısında kendilerine ‘Millet İttifakı’ diyenlerin ortak bir tepki göstermeleri gerekirdi.
Ama göstermediler.!
İki gün önce, Anayasa gereği, Meclis’in açılışı vardı.
Cumhurbaşkanı da katıldı ve bir konuşma yaptı.!
Herkes oradaydı—milli güvenlik tehdidi (!) olan parti de, Millet İttifakı’nın diğer üyeleri de.!
Cumhurbaşkanı’nı saygıyla dinlediler, hatta İyi Parti ‘ayakta’ karşıladı—CHP otururken, MHP ve AKP alkışlarken…
Yani, Millet İttifakı—milli güvenlik tehdidi nitelemesine ‘ortak tepki’ göstermek bir yana—bu tehdidi (!) açıkça dillendiren Erdoğan’a karşı ‘ortak’ tavırda bile anlaşamadılar.
Daha vahimi, aldırmadılar.!
Erdoğan konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ‘ne deve ne kuş’ yönetim anlayışını “İstikbalimizi aydınlatan reform” olarak sunuyor. Yasama, yürüme, yargının “En güçlü, en etkin, en verimli” çalıştıklarını iddia ediyor.
Sistemin banisi de “Yüce Meclis-miş”.
Duy da inanma.!
O sistemin banisi ‘atı-alan-Üsküdar’ı-geçti’ referandumunu ‘tam kanunsuzluk’ halinde ve ‘oldu bitti’ şeklinde ülkeye dayatan Yüksek Seçim Kurulu’ydu. Malum, iki yıl sonraki İstanbul yerel seçimlerinde de marifetlerini gösterdiler; keyiflerine (!) göre takıldılar.
Cumhurbaşkanı ekonomi politikasının da reklamını yapıyor, ücretlilerin kayıplarını nasıl telafi edeceklerini (!), Türkiye’yi nasıl bir ‘istikrar adası’ yapacaklarını anlatıyor.
Bildiğimiz AKP Genel Başkanı söylemi, sanki AKP grup toplantısı…
Ama Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapıyor, açıkça Anayasa’yı— kimbilir kaçıncı kez—çiğniyor.
Herkes konuşmayı ‘huşu’ içinde dinliyor… AKP, MHP alkışlıyor, diğerleri sesssizce.!
Kalkıp protesto etmek, Genel Kurulu terketmek hiç kimsenin aklına gelmiyor—uslu uslu oturuyorlar.
Altı lider dün bir kez daha bir araya geldiler, sonra da bir bildiri yayınladılar. Ama Erdoğan’ın CHP’yi ‘milli güvenlik tehdidi’ gören beyanına dolaylı bir gönderme bile yok.!
Bizler de—hepimiz—tiyatora izler gibi seyrediyoruz.!
Joseph de Maistre, iki yüz yıl önce “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir” demişti.
Yaşadıklarımız, bir kez daha haklılığını ispat ediyor.
Şimdi de daha iki yıl önce ‘af’ çıkartılmışken, bir başka af yasası için birilerinin kuyruğuna takıldılar.
Biz, bütün bu yaşadıklarımızı hak ediyoruz.!
Bu kafayla, yaşayacaklarımızı da…!