Bazen her şey alt üst olur. Ne yapsanız elinize dolaşır ve her şey tersine gider. Bu kadar da olmaz dediğiniz şeyler fazlasıyla olur. İnandığınız değerler ayaklar altına alınır ve siz çaresizce olduğunuz yerde büzülmek ve hatta yok olmak istersiniz. Umudunuz yitmiş, hayalleriniz yok olmuş, olacak olmayacak her şeyi kabullenmiş halde bulursunuz kendinizi.
İşte böylesi zamanlarda birisinin elini omuzunuzda hissetmek ister, onun size “hadi, durma, merak etme yanındayım” demesini beklersiniz. Karanlık içinde, uzakta da olsa bir ışığı, sizin görmediğiniz bir kıvılcımı göstermesini, göremeseniz de o ışığın, o kıvılcımın orada olduğunu söylemesini istersiniz.
Tüm zorluklar içinde gördüğünüz küçücük şeyler size umut ve cesaret verebilir. Yirmili yaşlardaki bir gencin birincilikle mezun olduğu okuldaki konuşmasını kesmek isteyen dekana rağmen sözlerini bitirme cesareti göstermesi size umut verir. Binlerce yıllık Hipokrat Yemini’ni olması gerektiği gibi söylemeye çalışan gençlerin bulunduğu sahnenin ışıkları söndürülse de ellerinde tuttukları telefonların ışıklarında yemini okumaya, perdeleri kapansa da bir adım öne çıkıp haykırmaya devam ettiklerini görünce kendi yılgınlığınızdan utanırsınız.
Örgütlü mücadele de size umut ve cesaret verir. “Yalnız taştan duvar olmayacağını” bilenlerin bir araya geldiği oluşumlarda, siyasi partilerde birlikte olduğunuz insanlar size güç verir. Yaşanan bütün iç çelişki ve çatışmalara rağmen içinizin tükendiğini hissettiğiniz anda sizinle birlikte yol yürüyen birisinin elini omuzunuzda hissedersiniz. Karanlıktan korkmak yerine birlikte yürümeye cesaret eder, çaresiz olmadığınızı görürsünüz. “Her şey bitti diyenlere”, “korkunun sofrasında yılgınlık yiyenlere” aldırmadan “dost omuz başlarını omuzlarınızın yanında duyup”, “karanlığın gözüne bakarak” yürürsünüz. Geçen yıllara değil gelecek yıllara odaklanırsınız. Umut etmenin yetmeyeceğini, umut edilen şeyleri elde etmek için çalışmak gerektiğini bilir, sizinle birlikte başkalarının da çalıştığını görünce güçlenirsiniz. Birlikte yürüdüklerinizin eksiklerine bakmayıp o eksiklikleri birlikte tamamlamaya çalışırsınız. Ayrıştığınız yönleri değil birleştiğiniz yönleri öne çıkarıp mücadele gücünüzü tazelersiniz.
Halkı korkunun ve çaresizliğin esiri etmek isteyenlere, “gitmez bunlar”, “kim gelirse gelsin düzelmez bu işler” diyenlere inat, geleceğe cesaret ve umutla bakmak hepimizin görevidir. Daha güzel bir gelecek için bir şey yapmak elimizden gelmese de bir şeyler yapmaya çalışanlara destek olmak hiç değilse onlara engel olmamak elimizden gelmeli. Cesareti bulaştıramayanlar en azından korku ve yılgınlığı bulaştırmaktan kaçınabilirler.
Herkes bilmelidir ki umut iyi bir şeydir. Umutlu olanlar hayalperest oldukları için değil umut ettikleri gerçek olsun diye çaba sarf ettikleri için umutludur. Umudu gerçek
kılmak, daha iyi bir ülke ve dünya için çaba sarf etmek hepimizin borcudur. Bu borcu ödemek için kimsenin yol göstermesine, ne yapacağınızı söylemesine, önümüze düşmesine gerek yoktur. Önce etrafına sonra aynaya bakıp “ben ne yapmalıyım?” diye sorup iç sesini dinleyebilen herkes sorusunun cevabını mutlaka kendinde bulacaktır.