İbrahim Turhan
Cehlin ol mertebesi sehl olmaz*
A: Tüketim harcamaları da yatırım da yüksek olsun…
B: Efendim hem harcama hem yatırım yüksek olunca tasarruf düşüyor, tasarruf açığı oluyor.
A: Hayır olmasın! Bir yolunu bulup olmamasını sağlayın. Ayrıca kredi faizi de düşük olsun.
C: Efendim, tasarrufları artırmak için reel getiri gerekiyor. Mevduatın getirisi enflasyonun üstünde olmalı ki insanlar tasarruf etsin. O zaman kredi faizleri de yükseliyor doğal olarak.
A: Olmaz, yatırım için kredi lazım. Kredi faizi düşük olsun ama mevduat faizi düşük olmasın. Böyle bir model çalışın. Ayrıca bankalara bir yazı gönderin, düzenlemelere uymamak için bilanço küçültemezler, büyüyecekler. Mevduatı azaltmaya çalışmasınlar. Kısa vadeli finansman bonoları ile repo işlemlerini de caydırın.
J: Müsaade ederseniz benim aklıma parlak bir fikir geldi; sistemdeki tasarruf açığını Merkez Bankası kaynaklarıyla kapatabiliriz. Merkez Bankası piyasaya daha fazla para versin, örneğin geçen yılın sonunda 58 milyar TL olan iç varlıkları 190 milyara çıkaralım. Ne dersiniz?
A: Tamam, yapın.
C: Efendim, TL faizi düşük. Kredi talebi canlı. Parasal genişleme kur üzerinde baskı oluşturabilir.
B: Yüksek müsaadenizle ben de şunu hatırlatayım; toplam talep artışına bağlı olarak ithalat da artıyor. Dış açığımız yeniden ve hızla büyümeye başladı. Bunu da bir değerlen…
D: Muhterem Büyüğümüz, ben arkadaşım B’ye katılmıyorum. İthalatı düzenleyebiliriz. Bazı şeylerin ithalini yasaklayalım, yerine yerli ve millî ürünler kullanılır böylece.
B: Sayın D, bir kere bizi bağlayan bazı uluslararası anlaşmalar var.
D: Canım yasaklayalım derken yüksek vergi koyalım. Hem böylece dış minnaklara da bir ders vermiş oluruz.
B: “Mihrak” olacak Sayın D, “minnak” değil. Ayrıca ithalatın önemli bir kısmı ham madde veya kısa dönemde içeride üretilmesi mümkün olamayacak yarı mamul sanayi girdileri. Sanayimizin rekabetçi gücünü zayıflatmış oluruz. Türkiye’de üretilen ürünlerin daha fazla kullanılmasını kim istemez? Ama bunu piyasa ekonomisi içinde kalarak bir sanayi stratejisiyle, yatırım ortamını ve rekabetçiliği artırarak yapsak daha doğru olmaz mı?
A: Yeter!.. Hep bu liberal ilmihal, hep aynı dış mihrakların, faiz lobisinin, küresel baronların sözleri!.. Kur da düşük olacak, faiz de. Siz sadece gereğini yapın.
J: Efendim siz merak buyurmayın, hiçbir şey olmaz. Şimdi şöyle yaparız; Merkez Bankası arka kapıdan döviz satarak kuru kontrol eder ama aynı zamanda yurt içi bankaların bu dövizleri swap işlemiyle yeniden Merkeze getirmesini sağlarız. Swap işleminden doğan döviz yükümlülüğü bilanço dışında kalacağı için net rezervimiz azalmış görünmez.
C: İyi de ya bankalar dövizleri Merkeze getirmezse?
J: Yurt dışı ile swap işlemlerini yasaklarız. Ayrıca piyasanın TL açığını açık piyasa işlemleri yoluyla değil Merkez Bankası ile para swapı yoluyla sağladık mı tıpış tıpış getirirler.
G: Efendim yüksek müsaadenize mahçuben, Sayın J’nin teklifi büyük bir inovasyon! Müthiş bir mühendislik projesi!.. Böylece aynı dövizi istediğimiz kadar döndürebiliriz. Hem döviz satarız, hem rezervimiz eksilmemiş olur. Devridaim makinesi gibi…Tremendeously great inovasyon!
C: İyi de Merkez Bankası gerçekte kendisine ait olmayan dövizi mi satacak? Efendim, bu büyük bir risk olur. Sistemde gerçek bir döviz likiditesi ihtiyacı doğ…
A: Tamam, tamam, uzatmayın. Bence de güzel fikir. Yapalım. Şimdi şöyle bir toparlayalım;
• Tüketim ve yatırım yüksek olacak ama tasarruf açığı olmayacak.
• Tasarruf açığı olsa bile kredi faizi düşük olacak.
• Nihaî iç talep ve kredi büyümesi hızlı artacak ama dış açık olmayacak.
• Dış açık olacak ama para dışarı gitmeyecek.
• Faiz düşük olacak, kur artmayacak.
B (yavaşça C’nin kulağına fısıldayarak): Hem karnım doyacak hem kekim duracak…
A: Bir şey mi dediniz?..
B: Ha..hayır efendim, ayrıntıları ve uygulama esaslarını görüşmek için kendi aramızda toplantı yapalım, toplantıda kek, kuru pasta ikramımız olsun diyordum.
C: Sayın J’ye bir şey sormak istiyordum. Sermaye hareketleri serbestken ve paranız uluslararası rezerv para değilken hem faiz hem kur aynı anda aşağı bastırılabilir mi?
J: Kıymetli Büyüğüm, bu arkadaşlarımız ne yazık ki hep alışılmış kalıplar içinde liberal ilmihalle düşünüyor. Aramızda ekol farkı var. Onlar hep iktisat bilimi açısından bakıyor. Bizde finansal mühendislik know-how’ı var. Tabii bu arada bazı düzenlemeler yapmak, bazı kanalları kapamak, işlem vergileri getirmek gerekebilir.
D: Zaten dış ticarette de yapacağız.
J: Evet, bu sorun olmaz. Dünya da bu yöne gidiyor. Hatta düzenlemeleri fermuarlı yaparız. Bazen açarız, bazen kaparız. Açığa satışı yasaklarız, sonra serbest bırakırız, sonra işlem yapanlara ceza veririz. Çeşitli oranlar belirleriz. Her güne yeni bir düzenleme. Hatta bu düzenlemelerin türev sözleşmelerini geliştiririz, “acaba bugün açacaklar mı kapayacaklar mı” diye, kuruluşlar da bunları trade eder. Etkin risk yönetimi!
G: İşte, bakın bir inovasyon daha!… Sayın J, Sayın J; bizim arkadaşlar neler yapmıştı, kıymetli ve muhterem ve sayın büyüğümüze anlatayım mı?
J: Gerek yok, ben arz ederim. 2006’da biz başka bir ülkedeyken orada da örneğin yüksek riskli ipoteğe dayalı borçlarla düşük riskli olanları bunch yapmıştık.
G : Bir araya getirip paketledik.
J: Evet, paketledik. Böylece birden bire hepsi az riskli oldu. Sonra bunlara bir de ilgisiz bir sigorta ekledik ve karesini aldık.
G : Gördüğünüz gibi son derece scientific ve kantitatif.
J: Evet ne diyordum. Böyle si-di-es’lerle birlikte paketlenen si-di-o’ların karesi, hatta küpü üzerine başka başka türevler yazdık ve sonunda risk tamamen yok oldu. İstediğimiz kadar kredi verdik; üstelik teminat gösterecek bir varlığı da işi de geliri de olmayanlara…
C: İlginç, sonunda ne oldu?
J: Merkez Bankası ortalığı topladı ve sonsuza kadar hep mutlu yaşadılar.
Yukarıdaki kişiler, konuşmalar ve olaylar tamamen kurgu ürünü olup gerçek kişilerle ve olaylarla aradaki her türlü benzerlik sadece rastlantıdan ibarettir. Evde kendi başınıza denemeyin.
- Kesb ile tâ o kadar cehl olmaz
Cehlin ol mertebesi sehl olmaz.
(Cehaletin bu kadarı uğraşılarak kazanılamaz. Cehaletin bu seviyesine ulaşmak kolay değildir.)