İbrahim Turhan
Bütçe hazırlamak ciddi iştir, hukuk da öyle…
Hükümet bütçesi sadece bir harcama ve gelir cetveli değildir. Bütçe hakkı demokrasi düşüncesiyle, özgür ve eşit vatandaşlık bilinciyle ilgilidir. İnsanlar 10 bin yıl kadar önce yerleşik düzene geçip 5 bin yıl kadar önce de şehirleri oluşturmaya, yani görece kalabalık topluluklar halinde bir arada yaşamaya başladı ve devletler doğdu. Hobbes ve Locke devletin doğuşunu; yabancıların saldırısından ve birlikte yaşanılan diğer insanların vereceği zararlardan korunma, yaşam ve mülkiyet gibi temel hakları güvenceye alma arayışına bağlar. Franz Oppenheimer’e göre ise devletin doğuş nedeni; çobanlar ile avcılar, çalışıp üretenler ile yağmacılar, vadililer ile dağlılar arasındaki çatışmadır. Gücün olduğu yerde çatışma olması insan doğasının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu yüzden de barışı ve düzeni sağlayacak, güç kullanımını tekeline alacak bir otoriteye gereksinim vardır. Bir arada yaşayan ve toplumsal yapılar inşa eden insanlar arasında gücün sürekli çatışmaya yol açamayacak biçimde, kurala bağlı ve ölçülü olarak kullanılmasını mümkün kılan siyasal örgüt devlettir.
Devlet bizatihi/kendinde ‘üstün’ ya da ‘kutsal’ bir varlık değil, bir arada yaşayan ve hukuk karşısında eşit bireylerin oluşturduğu toplumun ortaklaşa görülmesi gereken işlerini görmek, savunma, güvenlik ve adalet hizmetlerini aksaksız sağlamak için yaratılmış yapay bir hizmet aracıdır. Ama siyasal düşüncenin bu noktaya ulaşması yüzyıllar almıştır. İşte bütçe hakkı kavramı bu uzun yolculuğun en önemli aşamalarından birini simgeler. Devlet, daha doğrusu yürütme gücünü elinde bulunduranlar, bütün halka(=kamuya) hizmet edebilmek için gereken ekonomik kaynağı egemenlikleri altındaki insanlardan toplar. Bir başka kişi ya da grup yaptığında eşkıyalık olarak nitelendirilecek bu eylem, güç tekelini meşru biçimde elinde bulunduran devlet tarafından yapıldığında adına vergi denir.
13’üncü yüzyılda İngiltere’de, uzun çatışmalardan sonra Kral(=devlet) soylulardan vergiyi ancak haklı gerekçelere dayanarak ve soyluların temsilcilerinden oluşacak bir meclisin onayı ile toplayacağını kabul ve taahhüt etti. Magna Carta diye anılan bu anlaşma bütçe hakkının ve demokrasinin ilk adımı olarak görülür. Yaklaşık yedi yüzyıl süren tarihsel gelişimin ardından bugünkü anlamına kavuşan ‘bütçe hakkı’; devletin nerelere ne kadar harcama yapacağı ve bu harcamalar için halka ne gibi malî yükümlülükler yükleyeceği konusunda, halkın ya da onun adına karar vermeye yetkili meclisin söz sahibi olmasını, toplumdan(=kamudan) toplanan kaynakların nereye ve ne şekilde harcandığına ilişkin yürütmenin halkın temsilcilerine hesap verme zorunluluğunu ifade eder. Bu yüzden bütçe ciddi bir iştir.
2001 Ekonomik Krizinden alınan derslerle Aralık 2003’te AK Parti Hükümetinin hazırladığı ve TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe giren 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası, önemli bir yapısal reform olmuştu. Bu yasayla, daha etkin bir yönetim ve kontrol sistemi oluşturulması amacıyla geçmişte sürekli krizlere sebep olmuş mali yönetim sistemi değiştirilmiş, bütçenin kapsamı, TBMM’nin bütçe hakkını tam kullanımını sağlayacak şekilde genişletilmiş, bütçe dışı fonlar tasfiye edilmişti. Halktan toplanan paranın uygun, doğru ve etkin harcanmasını güvenceye alacak bir sistem öngörülmüş, bu amaçla bütçenin hazırlama, uygulama ve denetim sürecinde stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporları hazırlanması koşulu getirilmişti. Böylece kamu idarelerinde etkinlik artırılmaya, mali yönden şeffaflık sağlanmaya, hesap verebilir yönetim anlayışına uygun mekanizmalar oluşturulmaya, harcama sürecinde yetki, sorumluluk ve görev dengesi ve etkin bir iç kontrol sistemi kurulmaya çalışılmıştı.
Hâlâ yürürlükte olan bu yasaya göre Merkezî yönetim bütçesinin hazırlanma süreci, Orta Vadeli Programın (şimdilerde ‘Yeni Ekonomi Programı’ adı veriliyor), Cumhurbaşkanı tarafından en geç Eylül ayının ilk haftası sonuna kadar Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla başlar. Bu yıl OVP ancak 29 Eylül’de yayımlandı. Yasa ayrıca, Merkezî yönetim bütçe kanun teklifinin malî yılbaşından en az yetmiş beş gün önce, yani en geç 17 Ekim gece yarısına kadar Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ye sunulmasını emreder. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda üç yıl birlikte görev yaptığım Ankara Milletvekili Sn. Bülent Kuşoğlu’nun verdiği bilgiye göre, bu hüküm bildiğim kadarıyla ilk kez ihlal edilmiş oldu. Sn. Kuşoğlu kendi sosyal medya hesabından; “2021 Bütçesinin 24.00’e kadar TBMM’ye sunulduğuna dair ne bir açıklama ne bir haber ne de TBMM sayfasında kanun teklifi girişi gördüm. Bütçede fonksiyonel sınıflandırmayı kaldırarak kamu oyundan bilgileri saklamaya çalışmanın bir sonucu da bu gecikme oldu.” şeklinde bir açıklama yaptı.
Şekil şartları ve usulde görülen ciddiyetsizlik içeriğe de yansımış. Bir örnek verelim; Hükümetin ekonomi ile ilgili üzerinde en çok durduğu konu faiz. Faizle ilgili takıntıları ve yanlış politikaları yüzünden 2018’den beri ciddi maliyet ödüyoruz. Merkez Bankası bağımsızlığı yok edildi, yedek akçesi ve milyarlarca dolar rezervi sorumsuzca eritildi, yurt dışı TL piyasası kurutuldu, Hükümetin ilan edildiği gün 4,70 olan USD/TL kuru bugün 7,90’ı aşmış durumda. Bütün bunlar, faizle mücadele gerekçesiyle yapıldı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Haziran seçimlerinden 5 gün önce yaptığı bir konuşmada, “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti.
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi, 2021 yılında 180 milyar TL faiz harcaması öngörüyor. Bunun anlamı iki yılda bütçeden faize ödenecek tutarın yaklaşık iki katına çıkması. Devlet 2021 yılında her gün 493 milyon TL borç faizi ödeyecek. Vergi gelirlerinin beşte biri devletin borç faizi ödemelerine gidecek. Bu oran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmeden önceki yıl onda bir düzeyindeydi. Hükümet faizle bayağı iyi mücadele etmiş !..
Çağdaş devletin bütçe hakkıyla birlikte en temel belirleyici ilkesi hukukun üstünlüğüdür. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde ve uygulamalarında bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını zorunlu kılar. Tam bir hafta önce İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu hakkında verdiği hak ihlali ve bu ihlalin ortadan kaldırılmasına ilişkin kararına uymamıştı. Oysa Anayasanın 153’üncü maddesinde; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmü açık biçimde yer alıyor.
Devleti meşru kılan, devlet otoritesiyle zorbalığı birbirinden ayıran, hukuki güvence gibi, bütçe hakkı gibi ilkelerdir. Bu ilkeler, esasla olduğu kadar usulle de ilgilidir. Ne yazık ki yönetime hakim olan nobranlık, önce usulün, ardından kaçınılmaz olarak esasın, kısacası çağdaş devlet yönetimi ilkelerinin anlamsız ve işlevsiz hale gelmesine yol açıyor. Sistemdeki yozlaşma bu bakımdan kendi içinde gayet tutarlı. Bütçe hakkına ilişkin vurdumduymazlık ile hukuk güvencesinin darbe yemesi aynı haftaya denk geliyor. Hukuki güvenliğin zedelendiği, bütçe hakkının işlevsizleştiği yerde ekonomiyi yorumlamaya çalışmak da abesle iştigal oluyor. Tam “böyle giderse mesleğimizi icra edecek alan kalmayacak” diyecektim ki utandım ve sustum. En iyisi yazıyı burada bağlayalım.