Haldun Solmaztürk
“Bunun [Alman savaş gemisinin] da kaptanı bir Yunan!” Eee?
Balkan Savaşları (1912-13), İşkodra, Yanya ve Edirne savunmaları hariç, tarihimizin en ağır bozgunlarından biridir. Savaş sonrası, üzgün ve öfkeli Osmanlı subayları bozgunun nedenlerini araştırırlar. Bunlardan biri de Yarbay Mustafa Kemal’dir; ‘inisiyatife’ dikkat çeker:
“Olağanüstü, ansızın ortaya çıkan durumlarda, ilk teması sağlayan, bir birliğin en üst komutanı değildir. Büyük küçük her subay, astsubay, hatta er, üstünden hiçbir emir alamayacağı durumla karşılaşabilir. Komutanların ve askerlerin kendiliğinden düşünerek iş yapabilecek meziyette yetiştiklerine kanaat getirilmeden bir ordunun güvenilecek bir kuvvet bilinmesi felakettir”.
Geçtiğimiz günlerde—22 Kasım Pazar—ansızın ortaya çıkan, olağanüstü bir durum yaşandı.
Avrupa Birliği’nin, BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetleyen çok uluslu deniz operasyonu Irini, Libya’ya giden bir Türk ticaret gemisini açık denizde aramak için ‘izin’ istedi.
Irini operasyonunun Komutanı İtalyan, yardımcısı Fransız, operasyonel komutanı Yunanlı. Bu operasyona gemi/uçak tahsis edenler Fransa, İtalya, Lüksemburg, Polonya, Yunanistan ve Almanya—FGS Hamburg fırkateyni.
Türkiye’de bu kadar kritik bir kararın nereden—kimden—çıkacağı belli. AMA nasıl olacak.?
Daha ‘damat’ krizi gündemdeyken, üzerine ‘Arınç’ krizi gelmiş. Pandemi kontrol edilemiyor, hastaneler dolu. Hukuk ve ekonomi reformları (!) var; Varlık Barışı (!) var. Bu arada Varlık Fonu’nu da “Küresel anlamda çok daha farklı bir yere oturtmak istiyoruz.” Mecliste bütçe görüşmeleri devam ediyor. Bakanları komisyonda çok sıkıştırıyorlar; hatta hesap soruyorlar.
24 Kasım Salı günü AKP Merkez Yürütme Kurulu, 25 Kasım Çarşamba günü Parti Grup Toplantısı, İSEDAK Bakanlar Kurulu toplantısı, MGK var—hepsi aynı gün. Sonrasında Katar Emiri geliyor. Bütün bunlara elbette hazırlanmak gerekiyor. Pazartesi programını bile boşaltmış.
Ama pazar günü de çalışıyor; devlet dursa parti durmuyor. O gün partinin Isparta, Burdur, Gümüşhane, Kastamonu, Sinop il kongreleri var—canlı bağlantılar. Sonra da G20 Zirvesi…
Türkiye’den cevap alınamayınca, Alman askerleri gemiye çıkıyor ve aramaya başlıyorlar. Arama devam ederken Türkiye’nin itirazı geliyor ve aramaya son veriyorlar.
Sonra ister fırtına deyin, ister kıyamet, o kopuyor.!
Gemiye çıkma ve arama emrini Roma’daki karargah veriyor. Yani Yunanlı amiralin kişisel veya ‘milli’ bir kararı değil. Alman gemi komutanının, kendi savunma bakanlığından onay almadan bu operasyona girişmesi de olası değil.
Irini’nin meşruiyeti ve Türk bayraklı gemiye çıkışın ve aramanın ‘hukuki’ olup olmadığı bu yazının konusu değil. Ama gemiye çıkan Alman askerlerinin tutum ve davranışları, ne NATO müttefikliğiyle ne de ‘askerliğin’ evrensel gerekleriyle bağdaştırılabilir.
Ancak asıl sorulması gereken bir soru var ki, nedense hiç gündeme gelmiyor—getirilmiyor.
AB sözcüsü Roma’daki karargahın ‘iyi niyetle’ Türk Dışişlerinden ‘dört saat’ süreyle izin istediğini, yine de cevap gelmeyince Roma’daki Türk Büyükelçisinin talebi üzerine bir saat daha—toplam beş saat—beklendiğini, ama yine cevap gelmeyince gemiye çıkıldığını söylüyor.
Buna NATO’da ‘silence procedure’, sessizlik yöntemi denir; sessiz kalmak, kabul anlamına gelir.
Dışişleri sözcüsü ertesi gün—23 Kasım—bir soruya (!) cevaben, geminin ‘sabah saatlerinde’ sorgulandığını, Alman askerlerin 17:45’te gemiye çıktıklarını, aramanın Türkiye’nin itirazı üzerine gece yarısı sonlandırıldığını, ertesi sabah 09:38’e kadar gemide kaldıklarını açıklıyor.
Ama Milli Savunma Bakanlığı, 24 Kasım Salı günü “…arama timi, helikopter ile saat 18:00’de cebren gemiye çıkıyor” diyor. Almanlara göre de gemiye ‘17:30’a doğru’ çıkıldı.
Aslında, ilk telsiz teması 12:30’da. Arkasından Irini Harekat Merkezi MSB/Genelkurmay’dan arama için izin istiyor. Cevap, 17:44’de (?) verilmiş. Yani ‘karar süreci’ beş saat alıyor.
Devlette bu seviyelerde çalışmış askerler ve diplomatlar, değil beş saat, beş ‘dakikanın’ bile çok uzun zaman olduğunu bilirler.
Ne oldu da bu kadar basit ve açık bir karar bu kadar gecikti?
Isparta, Burdur, Gümüşhane, Kastamonu, Sinop il kongreleri konuşması 14:00’de başlıyor. Hani “Salonda heyecan görmüyorum. Eskiden salonlar alkışlarla inlerdi.” diye sitem ettiği konuşma. O sırada Irini cevap bekliyor. Hemen sonrasında, 16:00’da da G 20 var. Oradaki konuşması gecikmeyle başlıyor, 16:50’de bitiyor. MSB’ye göre (!) Irini’ye cevap da 17:44’te veriliyor.
Elbette bu bir spekülasyon; gerçekte ne olduğunu, neler yaşandığını ancak içindekiler bilir…
Ama işte ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’, devlet başkanlığı, hükümet başkanlığı, parti genel başkanlığını aynı ‘şahısta’ toplayan sistem böyle çalışıyor, yani çalışamıyor—çalışamaz.!
Roma Büyükelçiliği’nden Dışişleri Bakanlığı’na, Milli Savunma Bakanlığı’na, Genelkurmay’a kadar—hiçbiri—inisiyatif alamadı, bekledi.!
‘Yok hükmündedir’ ve ‘Misliyle mukabele’ bakanlıkları şimdi “Ne gerekiyorsa” yapacaklarmış.!
Geçmiş ola!
‘Ne gerekiyorsa’ zamanında yapacaktınız—yapamadınız!
Savaş gemilerinde ‘kaptan’ değil, ‘komutan’ olduğunu, Alman gemisinin komutanının ‘Yunanlı’ olamayacağını bile anlatamadınız.