Haldun Solmaztürk
“Bu ne terbiyesizliktir yahu.!"
Beyefendi nedense çok kızmış…
“Bu ne terbiyesizliktir ya(hu)?” diye soruyor. Devlet adabı, devlet terbiyesi, devlet yönetiminden dem vuruyor. “Devletlerde devamlılık esastır” diyor.
Diyor da, devamlılık için önce bir devletin var olması gerekir. O da terbiyeden (!) öte bir şey!..
Devletler, kurumları, kuralları, kültürleriyle vardır. Bunlar kalmamışsa, devlet yoktur.
Bakan Bey ve yardımcıları, bu yalın ve de acı gerçeği bir kez daha gözümüze soktular.
İçişleri Bakanı, altı ay kadar önce Foça Jandarma Kışlası’nda, mezun olan jandarmalara hitap etmişti. Konuşmasında devleti ve devletin kutsallığını (!) anlattı—kendi aklınca.
“Devletin kendisini hedef alan” bir tezgahla, çok cepheli bir taarruzla karşı karşıyaymışız. Milletin, devlete sevgisini, sadakatini, inancını hedef alıyormuş—birileri…
Demokrasiyi Truva Atı olarak [a.b.] kullanıyorlarmış—gazetelerinden binlerce dolar maaş alan o insanlar, yani gazeteciler!..
Kalemleri ‘devlete’, milletin ‘birliğine’ karşı cellatlık için [a.b.] bilenmiş, kalemlerinden ‘kan damlatmaya’ çalışıyormuş—ihaneti şeref sayan, “Bu ülkeyi nasıl karıştırırım diye” uğraşanlar.
“Size koskoca yazıklar olsun!.." diyor.
Açıkça gazetecileri sadece hedef almıyor, aynı zamanda hedef gösteriyor—jandarma ve polise…
Bu adam ülkenin içişleri bakanı!..
O gazetecilerden biri, geçen hafta güpegündüz, vatandaşa devletin ‘şefkatini’ gösteren polisler tarafından yere yıkılıp üzerine çıkılarak, ters kelepçeyle göz altına alındı, makinesi kırıldı.
Muhalefet partileri “Türkiye bu zorbalığı hak etmiyor. Gazetecilere bu zulmü reva gören zihniyeti kınıyoruz” diye protesto etti.
Türk Dil Kurumu, ‘zorbalık’ kelimesini “Gücüne güvenerek söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan” diye tarif ediyor. Polisin yaptığı tarife tam uyuyor ama aslında ‘kanun-tanımazlık!..
Yapılanın ne olduğu o kadar açık ki, İl Emniyet Müdür Yardımcısı ve Beyoğlu Emniyet Müdürü bizzat devreye girip gazeteciyi polisin elinden kurtarıyor (!) ve çay ikram edip özür diliyorlar.
İşte ondan sonra Bakan Bey ve yardımcılarının sahneye çıktıklarını görüyoruz.
Dört ‘yardımcı’ da resmi hesaplarından “Devlete isyan eden, başkaldıran, polise direnenlere” karşı polisin sadece görevini [a.b.] yaptığını iddia ediyor, siyasi muhalefeti, “Siyasal öfkeyle” iktidara (!) tepki uyandırmak için, yalanla, devlet kurumlarına saldırmakla itham ediyorlar.
Hızlarını alamayıp, bu zihniyeti (!) kınıyor, hatta özür dilemeye davet ediyorlar.
Ortalığa saçılan onca akıl almaz iddia ve suç duyurusuna rağmen hâlâ istifini bile bozmadan makamında oturmaya devam edebilen o Bakan da bunları paylaşıyor.
Yani ‘Aferin’ diyor, hem ‘zorbalık’ yapan polislere hem de yardımcılarına…
Yardımcılardan biri, Kolluk Gözetim Komisyonu Başkanı da olan çok muhterem bir zat.
Kendisi İHL mezunu—ne önem atfediyorsa İHL mezunu olmaya, özgeçmişinde onu vurgulamış. Bir süre kaymakamlık ve valilik yapmış, 2019’dan beri Kolluk Gözetim Komisyonu Başkanı.
Komisyon yedi üyeli; beşi siyasi ‘atama’, ikisini Cumhurbaşkanı seçiyor, sekretaryası ‘Teftiş Kurulundan’. ‘Sen, ben, bir de bizim oğlan’ misali…
Komisyon, sözde, kolluk şikayet sistemini şeffaf, hesap verebilir, bağımsız ve tarafsız işletecek.
‘Duy da inanma’ derler ya, işte aynen öyle!..
Kolluk şikayet sistemi konusunda kamuoyunu bilgilendirecek, kamuoyu araştırması yapacak. Kolluk Etik ilkeleri [aynen böyle] uygulamasını izleyecek. Sivil toplum, üniversiteler, meslek kuruluşlarıyla işbirliği yapacak, toplantılar, paneller düzenleyecek. Her yıl TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na ve Cumhurbaşkanlığı’na gönderdiği raporları kamuoyuna da açıklayacak.
Komisyon ilk toplantısını Eylül 2019’da yapmış, sonrasında her ay olmasa da düzenli olarak toplanmış, ama kanun ve yönetmelikle
kendisine verilen görevlerden
HİÇBİRİNİ yapmamış!..
Pekiyi TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, 2020 ve 2021 yılında kendisine verilmesi gereken ama verilmeyen raporları arayıp sormuş mu?
Hayır onlar da sormamışlar!..
İşte o zaman da İHL’li (!) Kolluk Gözetim Komisyonu Başkanı, işini yapmak yerine siyasi muhalefetle, ‘siyasi’ polemiğe girme ve “Polis kanuna, hukuka direnenlere karşı, kanunu uyguladı” diyerek ‘gözetim’ görevini hiçe indirgeme cüret ve cesaretini kendisinde bulabiliyor.
Gözetim Komisyonu da, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu da kurumsal olarak aslında yoklar!..
Görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen kuralları kimse takmıyor, yani onlar da aslında yok!..
Atanmış ‘bürokratlar’ seçilmiş siyasilere ayar verip, fırça atarken ‘devlet’ kültürü de yok oluyor.!
İşte devleti böyle ortadan kaldırdılar, el birliğiyle bitirdile!..
Şimdi de kalkıp devlet adabından, devlet terbiyesinden söz ediyorlar.
El insaf!
İzansızlığın da bir sınırı olmalı!