Anlaşılan pimi çekilmiş bomba patlamadan imha düzeneği devreye girdi. Belli ki bombanın MHP Büyük Kongresinde patlamasından endişe ediliyordu. Bilindiği gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Danıştay’ın Andımızın okunmasını yasaklayan kararı için en üst perdeden “pimi çekilmiş bomba” tehdidini savurmuştu. Tehdidin ardından çarklar işledi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hemen harekete geçti. Önce HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğini düşürdü, birkaç saat sonra HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı. Bahçeli’nin, HDP’nin kapatılması için aylardır sürdürdüğü ısrarlı çağrıları, MHP Kongresi’nden tam da bir gün önce karşılık buldu. Böylece kongreye giderken Bahçeli’nin eli Andımızın yasaklanması konusunda değilse de HDP’nin kapatılması konusunda rahatlatıldı, tehdit şimdilik savuşturuldu.
Bu gelişmeler, bir kez daha AKP’nin MHP’ye teslim olmuşluğunun, iktidarı kaybetme korkusu uğruna herşeyin mübah sayıldığının ifadesidir. Bir vakitler “Bir siyasi partinin kapatılması teklif dahi edilemez” diyen Erdoğan’ın sıkışmışlığının en açık göstergesidir. Apaçık ortada; “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen Selahattin Demirtaş hapiste tutuluyor, her krizli durumda “Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan’dır” diyen Bahçeli’ye teslim olunuyor. Siyasi kararların belirleyici olduğu böyle bir tabloda hukuka kim inanır?
Yine aynı şekilde, gazeteciler, milletvekilleri, yıllarını bilime adamış saygın akademisyenler iktidar tarafından doğrudan hedef gösteriliyor, hakarete uğruyor, sokak ortasında dövülüyorsa, sokaklar bir avuç tetikçiye teslim edildiyse, haklarını yasal yoldan arayanlar “terörist” ilan ediliyorsa, bu ülkede ifade özgürlüğüne, insan hakları eylem planına kim inanır?
Gazeteciler, siyasiler, aydınlar, gençler hapishanelerde rehin alınmışsa, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına bile uyulmuyorsa, büyük güçlerin bir telefonu ile hapistekilerin bazıları bırakılıyor, bazıları için af çıkarılıyorsa, hukuk her kalıba uydurulan bir iktidar sopasına dönüşmüşse, bu ülkede yargı reformuna kim inanır?
Tüm bunlar yaşanırken, muhalefetin sıkça dillendirdiği “demokrasi ağır yara almıştır”, “hukuka vurulan darbedir”, “halkın iradesine indirilen darbedir” gibi klişeleri de artık bir kenara bırakmak lazım. Ülkede demokrasi, hukuk, insan hakları kaldı mı ki, yara alsın, darbe vurulsun. Elbette demokrasi için her tür mücadele verilecek, her düzlemde savunulacak ama varmış gibi konuşmak da yanlış olur. Düpedüz otoriter bir rejim altındayız.
Aslında herşey gözlerimizin önünde yaşanıyor. Eylem ve söylem asla birbirini tutmuyor. Ama asıl sorun; sayıları günden güne azalsa da hala olan biteni görmeyenlerde, görmek istemeyenlerde, göremeyenlerde. Hala bu söylemlere inananlar, hala destek verenler, hala bu bozuk düzenin parçası olanlar bu ülkedeki gidişattan doğrudan sorumludur. Ve bu sorumluluk kimsenin peşini bırakmayacak.