Haldun Solmaztürk
“Bizim milletimize ‘ne aldatanlardan ne aldananlardan olmama’ sözümüz var!”
Televizyon öncesi dönemde, açık hava sinemalarında filmlerden önce sahne gösterileri olurdu.
Şarkıcılar, akrobatlar, komedyenler ve de illüzyonistler.!
İllüzyonistlere sihirbaz ya da—yanlış da olsa—hokkabaz denirdi.
Aslında biri şaşırtırken diğeri eğlendirir.
İllüzyonda herşey ortadadır ama algınız yönlendirilir.
Bir el hareketi, bikinili yardımcı, şapkadan çıkan bir tavşan ya da güvercin dikkatinizi oraya çeker ve sihirbaza ‘numarası’ için gerekli o birkaç saniyeyi verir ya da gösterinin heyecanı sizi bir an için körleştirir.
Sonra da gözünüzün önünde ‘kesilen’ kadının nasıl olup da tek parça kaldığını merak edersiniz.
Sinir sistemimiz—beyin, gözler, diğer duyular—mükemmel değildir, yanıl(t)maya açıktır. Beynimiz bir olguya kitlendiğinde başka girdiye kapanır—kapatılabilir. Sihirbazlar, nörologların ‘bilişsel yanılma/körlük’ dediği yolla binlerce yıldır gerçekliği algıdan soyutlamışlardır.
İllüzyonist için iki temel risk ‘hata yapması’ ve seyircilerin uyanık, gözleri açık olmalarıdır.
Bizde de Zati Sungur’dan başlayıp Abrakadabra’ya, Mandrake’ye, Sermet Erkin’e uzanan bir illüzyonist gelenek vardır. Yerlerini artık giderek hokkabazlar, palyaçolar ve soytarılar alıyor.
Komedyenler zekalarıyla zekaya hitap eder, düşündürürler; palyaçolar kendilerine güldürürler.
Soytarıların işi, kendilerini ispat etme ihtiyacı içindeki kişilerin, gerçekte olduklarından çok daha değerli, güçlü hissetmelerini sağlamaktır. Soytarı da soytarının ‘sahibi’ de acınacak kişilerdir.
Hepsi, zaman içinde televizyon ekranlarına, gazete köşelerine, seçim meydanlarına geçtiler.
Bu arada yeni bir meslek türedi: iletişimcilik…!
İletişim, istenen reaksiyon ya da sonucun oluşması için belli bilginin bir kaynaktan ‘alıcı’ kitleye aktarılması, yani kitlelerin manipüle edilmesidir. Geçmişte ‘propaganda’ olarak anılırdı. Onun da özünde ‘istenen reaksiyon ya da sonuç’ vardır ama ‘iletişim’ modern teknoloji ve kitle iletişim araçlarına dayalı etkin bir siyasi silah oldu. Hokkabazları, palyaçoları, özellikle medya ‘soytarılarını’ da kullanıyor ama esas olarak modern illüzyon.!
Şimdi sadede gelelim.!
Siyaset bilimindeki adıyla tipik bir ‘kötü yönetim’ olan yönetim kültürüyle, ülkeyi bugünkü yönetilemez hale getirdiler. Yirmi yılda başardıklarını (!) birkaç ayda düzeltme şansları olmadığının farkındalar.
Hem hataları gizlemek hem de yeni bir ‘algı’ yaratmak için tek yol kalıyor ki o da ‘illüzyon’.
İletişim Başkanı’nın geçen hafta “Bizim hakikat [a.b.] mücadelemiz” diye anlattığı…!
İşte o hakikatlerin bir kısmı:
“Bizim milletimize ‘ne aldatanlardan ne aldananlardan olmama’ sözümüz var. Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Bunu biz yaparız. Onun hazırlığı içindeyiz” diyor—iktidarda geçen yirmi yılın sonunda…!
Sanki iktidara hazırlanan muhalefet partisi gibi değil mi?
İllüzyon işte böyle bir şey.!
“Bu çözümü sağlayacak tek siyasi parti AK Parti, tek ittifak Cumhur İttifakıdır. Milletimize bu ‘gerçeği’ gösterdiğimizde, sandık yolu kendiliğinden açılacaktır.”
“Hizmete açacağımız büyük projelerle, milletimizin takdirine sunacağımız vizyonun oluşturacağı ‘atmosferle’ farklı bir yere geleceğiz.
Burada tane tane anlattığı, gösterilecek ‘gerçek’ ya da oluşturulacak ‘atmosfer’ aslında tam olarak illüzyon—iletişim.!
Yani “Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısını yaptığı iletişim seferberliği” çoktan başladı bile…
Bu arada öbürleri (!) “Toplanıp toplanıp dağılıyorlar. Bırakın memlekete bir faydaları dokunmayı, kendi meselelerini bile çözemiyorlar”. Yetmiyor, bir de insanların dikkatini sahnedeki illüzyonistten ve numaralarından uzaklaştıracak Zihni-Sinir mevzulara giriyorlar.
Geriye, insanları uyandırarak illüzyonu bozabilecek sadece birkaç mecra kalıyor ki o bile uykularını kaçırmaya yetiyor.
İşte orada da ‘Dezenformasyonla Mücadele Yasası’ devreye giriyor—girecek.
Rahmetli Zati Sungur görse şapka çıkarırdı…!