Murat Aydın
Bizi tercih etmeyeni tercih etmeyeceğiz
Uzun zamandır hayatın gerçeklerinden kopan siyasi iktidar anlaşılan o ki bu konuda seviye atladı. Rüzgârda savrulan yaprak misali savrulan, hiçbir siyasi projesi kalmayan iktidar, gerçeği eğip bükerek dile getirdiği sözlerle ayakta kalmaya çalışıyor. Bu durumu, toplumun gözü önünde cereyan eden olaylara dair yorumlarıyla apaçık ortaya koymaktan da çekinmiyor. Birkaç örnek verelim.
Tarım Bakanı Kirişçi “Tarım ürünlerinin ithalat yoluyla ikame edileceğini düşünenlerin büyük bir yanılgı içinde olduğunu” söyleyiverdi. Oysa başında bulunduğu bakanlık bütün tarım ürünlerinde ithalatı destekleyen politikalar uyguluyor. Girdi fiyatlarının altında ezilen çiftçiye destek vermeyip oluşan üretim açığını ithalatla kapatmaya çalışan, “Paramız var ki ithal ediyoruz” diyen başka bir iktidarmış gibi aklımızla alay ediyor.
Tarım Bakanının bu sözleri söylediği gün Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, gerçeklikten uzak söz söylemekte el yükseltti. Bakan Varank “Yakın bir zamanda Türkiye’nin uzaya göndereceği insanları seçeceklerini”, bu kişilerin sağlık testleri için Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin kurduğu merkezin çok işlerine yarayacağını söyledi. Bakanın sözlerindeki “yakın bir zamanda” vurgusunun “üç vakte kadar” tadında olduğunu anlıyoruz. Ancak sanki Türkiye’nin uzay programı varmış, her şey tamammış da geriye bir tek uzaya gidecek kişileri seçip sağlık testlerini yapmak kalmış gibi sarf edilen sözler halkla alay etmek değilse nedir? Yoksa “aya dört şeritli yol yapılacağını söylesek inanacak seçmenimiz var” sözü bir şakadan ibaret değil miydi?
Bakanların bunları söylediği gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeşili sevdiğini, bu nedenle daha çok yeşil olmasını istediğini, “İsteyen herkesin çalışacak işi olduğunu” ve “Birçok alanda yaşanan fahiş fiyat artışlarının tüm dünyanın ortak sıkıntısı olduğunu” söylemez mi? Bu sözlere karşı ne diyelim ki? Yeşili sevmek öyle mi? Hangi yeşili? Devri iktidarlarında talan edilmeyen, bozulmayan doğa parçası mı kaldı? Çalışmak isteyen herkesin çalışabileceği iş var öyle mi? Peki İŞKUR’un önündeki kuyruklar, belediyelere yapılan yüzbinleri aşan iş başvuruları, her ay açıklanan işsizlik sayıları ne anlama geliyor? Fiyat artışları tüm dünyanın derdi ise bizim dışımızdaki ülkelerin bir yıllık enflasyon oranlarını bizim bir ayda ikiye üçe katlamamız ne anlama geliyor?
Tüm bu sözlerin hayatın gerçekleri karşısında bir değeri yok. Ancak bu sözlerin söylendiği günlerde, hayatımızı etkileyecek, ekonomik krizi de yoksulluğumuzu da derinleştirecek bir rakam açıklandı. Kur korumalı mevduat hesapları için mart ayının ilk haftasında, Hazine’den yani hepimizin parasından 11 milyar 700 milyon lira ödeme yapıldı. Parası olan ve bu parasını bankaya yatırabilen bir avuç insana, bu ülkenin tüm vatandaşları olarak para ödemeye devam ediyoruz. Geçmediğimiz yola, köprüye, havaalanına para ödememiz yetmedi, şimdi de parası olanların daha çok para kazanması için doğrudan para öder olduk.
Mevduat sahiplerine kur garantisi verip aradaki farkı ödemek yerine bu parayı örneğin çiftçiye destek olarak ödeselerdi bakan beyin şikâyetçi olduğu ithalat azalmış olacaktı. Bu parayı küresel salgında beli kırılan esnafa destek olarak verselerdi işlerini biraz olsun düzeltme, üretme ve istihdam yaratma imkânları olacaktı. Siyasi iktidar bunların hiçbirini yapmadı, yapmayacak da. Zira siyasi iktidar tercihini halktan, üretenden, yoksuldan yana değil bir avuç sermayedardan, rantçıdan yana koyuyor. Çiftçisinden işçisine, esnafından memuruna halka düşen görev de oy tercihini bu bilinçle kullanması, kendisiyle alay edercesine konuşanlara gereken cevabı sandıkta vermesidir. Kararlarını verirken halkı tercih etmeyenleri tercih etmemeyi ve bu düzeni değiştirmeyi başarmalıyız.