Hepimizi salgından korumak ve hayatta kalmamızı sağlamak için aşı temin etmekle yükümlü olan siyasi iktidar, bunu yapamayınca salgınla mücadele yöntemi olarak “sürü bağışıklığını” seçti. Küresel salgınla mücadele edemeyen, salgının derinleştirdiği ekonomik krizi yönetemeyen iktidar, muhalefeti ve toplumu sindirerek, kendisini eleştirilemez bir konuma sokmayı deniyor. Ama mızrak çuvala sığmıyor.
9 Mart tarihli yazımda; “Günlük resmi (!) vaka sayısının 12 binler civarına çıktığı, nüfusun yüzde onundan azının aşılandığı bir ortamda tedbirler gevşetildiğine göre mücadele yöntemi olarak sürü bağışıklığı seçildi demektir” demiştim. Geldiğimiz noktada sayılar bu tespiti maalesef doğruluyor.
Vaka sayıları günlük olarak verilip, toplum vahim tabloya alıştırılınca gerçeğin acımasız yüzü biraz olsun gizlenmiş oluyor. Ancak sayıları alt alta yazıp topladığınızda durumun ne kadar kötü olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
Zaten doğru düzgün alınmayan ve uygulanmayan tedbirlerin gevşetildiği 1 Mart’tan 18 Nisan’a kadar belirlenen yeni vaka sayısı 1 milyon 556 bin 968 kişi. Aynı tarihlerde salgın nedeniyle ölenlerin sayısı 7 bin 288 kişi. AK Parti büyük kongresinin yapıldığı 24 Mart’ta 29 bin 762 olan yeni vaka sayısı 18 Nisan tarihinde 55 bin 802’yi buldu, yani iki katına yakın bir artış söz konusu. Vaka sayısının da vefat sayısının da gerçeğin çok altında açıklandığını artık biliyoruz. Ancak resmen açıklanan bu sayılar bile hepimizi dehşete düşürmesi gereken sayılar. Dahası burada yazdığım rakamlar birer rakam olmanın ötesinde birer hayat, insan hayatı. Sevdiklerimizin yaşamı.
Çaresi bulunmuş, önlenmesi mümkün olan bir hastalıktan, kötü yönetildiğimiz için gelen aşılar adaletsiz şekilde dağıtıldığı için ölüyoruz. İki doz aşı yapılan kişi sayısı 7 milyon 800 bin civarında. Yani hala nüfusun yüzde 10’u bile değil. Aşılama bu hızla giderse hepimizin aşı bulması için daha 1 yıldan fazla zaman lazım. Oysa ölümler yanı başımızda ve zamanımız yok.
Hayatımızı korumak, salgınla etkin şekilde mücadele etmekle görevli olanlar kendilerini aşıladıktan sonra bizden vazgeçtiler ve kendilerince daha önemli gördükleri konuların peşine düşütüler. Örneğin 128 milyar doların nerede olduğunu soran afişleri toplamak için gösterilen gayret, salgını önlemek için alınan tedbirlerin uygulanmasında gösterilseydi kaç kişinin hayatı kurtulurdu?
Sözün özü şudur; İşsizlikle, yoksullukla, salgınla baş edemeyen, baş edemedikçe hamasete, ötekileştirmeye sarılan ve toplumu baskıyla yönetmeye çalışan bu anlayış değişmedikçe ölmeye devam edeceğiz.
Salgınla mücadele edemeyen, ekonomik krizi derinleştiren, ölmememiz için gereken aşıyı bulamayan bu siyasi iktidara karşı, demokratik zeminde itiraz etmek artık hak ve özgürlük mücadelesi değil hayatta kalma mücadelesidir. Bu mücadeleyi kazanmak, kendimizin ve sevdiklerimizin hayatını kurtarmak zorundayız.