Murat Aksoy
Bizde ırkçılık yok mu?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar; kendi toplumları, ülkeleri ve toplumsal olarak sahip olduklarını düşündükleri olumlu özelliklerle övünürler.
Bütün bu “anlatılara” bakılırsa her ülkedeki toplumlar ve dolayısıyla ülkeler; “misafirperver”, “yardımsever”, “dayanışmacı”, “doğrucu”, “ahlaklı”, “adil”, “dürüst”, “özgürlükçü”, “temel hak ve özgürlüklere duyarlı”.
Bütün bu olumlu hasletleri çoğaltmak da mümkün.
Peki, bunlar ne kadar doğru?
HER TOPLUM HETEROJENDİR
Şuradan başlayalım…
Dünyada neredeyse her toplum; sadece kültürel kimlik, dini inanış, siyasi ve ideolojik kimlik açısından değil daha derinde zihniyete bağımlı olarak davranış kodu açısından çoğulcu yani heterojendir.
Bu açıdan her toplumda ve ülkede; farklı zihniyetler, zihniyet eklemlenmeleri ve bu zihniyetlerin pratik yansımaları olan davranış kodları mevcuttur.
Bu açıdan hiçbir toplum ya da ülkenin, kendine atfettiği olumlu özellikleri genelleştirmesi doğru değildir. Her ülkede ve toplumda, yukarıda sayılan hasletler konusunda birbirinden farklı anlayışlar ve pratikler söz konusudur.
Toplumların sahip olduklarını düşündükleri olumlu hasletleri, bu kadar sıkça tekrarlamaları, kendilerini rahatlatma aracı olarak anlamlı olsa da gerçekte bir soruna işaret eder.
BELKİ HEPİMİZ SUÇ ORTAĞIYIZDIR
Son dönemde toplumun her alanında mülteci ver göçmenlere yönelik söylemler suçlu olmadıkları halde insanlara yönelen sözlü saldırı, en sonunda fiili olarak gerçekleşti.
Siyasi iktidarın hatalarına tepki veremeyenler suçsuz insanlara yönelik şiddet saldırılarında bulundular.
5 milyonu aşan Suriyelinin Türkiye’ye gelmesi ve ülkede farklı yerlere dağılması da, son dönemde sayıları belli olamayan genç, erkek Afganların gelmesi de siyasi iktidarın tasarruflarının sonucudur.
Bu siyasal tasarruflara siyasi tepki vermeyen insanlar, bu politikaların kurbanı olan masum insanlara sözlü ve fiili saldırıda bulunuyor.
En son Altındağ’da olanlara bir kez de bu gözle bakmakta fayda var.
Bu saldırıların hepsi içimizdeki latent ırkçılığın dışavurumudur.
Unutmayalım, her toplum, her ülke her hasletin olumlu ve olumsuz taraflarını kendi özünde barındırır.
“Bizde ırkçılık yok” söylemi, pratikte söylenmesi kolay ama gerçeğe tekabül eden yönü o kadar güçlü olmayan bir ifadedir.
Unutmayalım ki toplum ve ülke olarak; ne çok ahlaklıyız, ne çok doğrucu, ne çok misafirperver ne de eşitlikçiyiz. İçimizde böyle olanlar elbette var ama olmayanlar da. Bütün mesele bu gerçeği kabullenerek yol almaktır.
GÜCÜMÜZ SİYASAL OLMAMIZDA
“Suçlu” olan bu insanlar değil, siyaseten yapılan hataların sahipleridir. Ve esas olarak bu politikalara, bu masum insanlara saldırarak değil kamusal alanda örgütlü biçimde tepki göstermeliyiz.
Bu açıdan ülkemizde bulunan Suriyelilere ve gelmekte olan Afganlara yönelik bireysel ve organize tepkiler insani değildir. Eğer bir tepki vereceksek, bu siyasi iktidara yönelik kamusal alanda siyasi bir itiraz ve doğru politika önerileri olmalıdır.
Bu sadece sıradan vatandaşların değil siyasi muhalefetin görevidir.
Bizim kamusal alanda siyasete sahip çıkışımız, devleti daha demokratik yapacak ya da yapmayacaktır. Tabi bu da, onların siyasal tercihlerini etkileyecektir.
Sonuç olarak, her toplum ve ülkede birbirinde farklı insanlar var. Hiçbir toplum ve ülke davranış kodları açısından kusursuz değil. Ama o toplumları daha az kusurlu yapacak olan şey; aynı ahlaki kaygıyı duyan, gerçeklik karşısında kendini mütevazı bir pozisyona çekerek bilmiyorum diyebilen demokratların kamusal alandaki işbirliği ve dayanışması olacaktır.
Böyle bir ortaklaşma, hem devleti demokratikleştirecek hem de toplum olarak kendine, bugüne ve geçmişe eleştirel bakarak kendini kutsamaktan vazgeçmesinin yolunu açabilir.
Ve buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.