Murat Aydın
Biz de sorumluyuz
Cumhurbaşkanı’nın Amasra’daki maden faciasından sonra yaptığı konuşmada söylediği sözler aslında ne yaşadığımızı göstermeye yeterliydi. Erdoğan konuşmasında, “Maden ocaklarında hala önemli sayıda ölümlerin olduğu kazaların yaşanıyor olmasını kabul edemeyiz. Artık madenlerimizde hiçbir kaza, gereksiz risk görmek istemiyoruz. Teknolojinin tüm kabiliyetlerini, işletmeciliğin tüm maharetlerini kullanarak maden kazalarını tarihe gömmek için çalışmalarını yapacağız” dedikten sonra aynı konuşmasında, “Biz kader planına inanmış insanlarız, kader planına inandığımız için de bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını hiçbir zaman olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunu da bilmemiz lazım” dedi.
Peki, biz bu sözlerin hangi kısmına inanacağız. Maden kazalarının tarihe gömülmesi için çalışmalar yapılacağına mı yoksa maden kazalarının kaderin bir planı olduğuna, bu işin fıtratında olduğuna ve bu nedenle bu kazaların her zaman olacağına ve önlen(e)meyeceğine mi?
Liyakatsiz yöneticileri atayanlar kınanmıyorsa, görevinin gereklerini yerine getirmeyenler hukuk önünde hesap vermiyorsa, ölümlerin sorumluluğu Allah’a ve kadere havale ediliyorsa madenlerimizde artık ölümlü kaza görmeyeceğimizi nasıl düşünebiliriz?
Soma’da, Ermenek’te ve daha nicelerinde görevlerinin gereğini yerine getirmeyenlerin yerine işinin ehli yöneticiler atansaydı ölen 41 kişi hayatta olur muydu? Daha da önemlisi yaşanan ölümlere kayıtsız kalan, ölümlerin hesabını soracak yerde daha cenazeler kalkmadan ölenlerin ailelerine yapılacak para yardımının rakamlarını açıklayanlara “siz ne diyorsunuz?” diyebilseydik, toplum olarak gerekli demokratik tepkiyi gösterebilseydik yine de ölümler olur muydu? Sosyal medyada hüzünlü resimler ve mesajlar yazmak yerine sorumluları açıkça işaret edip hesap sorabilseydik hiç değilse bazı kazalar önlenemez miydi?
Yaşadığımız bu acılar hukukun ülke topraklarını terk etmiş olmasının bir sonucu. Soma’da 301 madenci öldüğünde, ölümlere sebep olanları cezadan kurtarmak için mahkeme heyetine baskılar yapılmasaydı, verilen Yargıtay kararını değiştirmek için Yargıtay Dairesi’nin üyeleri değiştirilmeseydi ve sorumlular hesap verseydi bugün yaşadıklarımız belki önlenebilirdi. Yerdeki madenciyi tekmeleyenler yüceltilip madencilerin haklarını savunan avukatlar hapislere atılmasaydı kâr hırsıyla yeterli önlemlerin alınmaması belki mümkün olmazdı. Sahi, yaşanan bu kazadan sonra, hukukun işleyeceğine, sorumluların bulunup hak ettikleri cezaları alacağına inanan var mı? Buna inanan yoksa şu anda işletilen madenlerde gerekli önlemleri almayanların aklını başına getirecek ve önlemleri almaya zorlayacak neyimiz var?
Hukukun varlığının hepimiz için hayati olduğunu, cezaların ağırlığının değil mutlaka uygulanacağı düşüncesinin caydırıcı olduğunu görmeden bu yaşadıklarımızın benzerlerini yaşamaya devam edeceğiz. Hukuksuzluk bizim ağzımızı kapatmaya, kapatmayanı hapse atmaya, suçluyu değil hak arayanları içeri tıkmaya devam ettikçe ölümümüze neden olmayı sürdürecek.
Peki, iktidarın ölümlerin sorumluluğunu kadere havale etmesine kızan biz, biz sorumluluğu kime atıyoruz? Yaşanan her şeyin sadece iktidarın suçu olduğunu söyleyerek kendi sorumluluğumuzdan kurtulabilecek miyiz? Toplumun her bir ferdi olarak bizler bugün yaşanan madenci ölümlerine doğru tepkiyi vermiyor, sorumlularından demokratik yollarla hesap sormuyorsak bu ölümlerden bizler de sorumlu değil miyiz? O veya bu nedenle üzerimize düşünleri yapmıyorsak hiç değilse susup oturalım ve ölenlerden, ailelerinden utanç içinde ve sessizce af dileyelim. Çünkü yaşanan ölümlerden biz de sorumluyuz.