Haldun Solmaztürk
“Bir sor bakalım niçin yaptık?”
Bilo’yu bilirsiniz—Ertem Eğilmez’in filminden; nam-ı diğer Banker Bilo.
Bilo çok saf. Kim ne dese inanıyor. Hele bir ‘Maho ağası’ var ki Bilo ona tapıyor. Onun için hapse bile giriyor.
Filmi izleyenler Maho’nun repliğini bilir: “Yaptım da bir sor bakalım niçin yaptım?”.
Maho’nun her zaman, geçerli, meşru, ulvi (!) bir mazereti var…
Son günlerde ortalığa saçılan akıl almaz olaylar da Banker Bilo filmi gibi; ama bunlar fim değil.!
İnanılmaz olaylar ve ilişkiler ağının ortasında Kıbrıs’taki 1996 Aziz Barnabas Kilisesi soygunu ve dört ay sonra o soygunu araştıran Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesi var.
Çeyrek asır geçmiş, ama soygunun da cinayetinde de sırrı (!) çözülememiş.
Ne sırmış ama.!
Aziz Barnabas ikona müzesinde 1980’de büyük bir soygun oluyor ama çalınan değerli ikonaların büyük kısmı bulunuyor, hırsızlar yakalanıyor. 1996’daki olayda maskeli ve silahlı kişiler, dört araçla geliyor, üç nöbetçiyi bir odaya kapattıktan sonra müze dışında bulunan Barnabas'ın mezarına iniyor, orada kazı yapıyorlar. Dört saat sonra, bekçileri serbest bırakıp ayrılıyorlar. Mezardan 1974’te saklanan bazı değerli taşları aldıkları iddia ediliyor.
O dönemde, yani soygun ve cinayet sırasında ve sonrasında adada olan bazı askerlerin bu kadar hassas, karmaşık ve cezai sonuçları olacak bir konuda ardı ardına konuşuyor olmaları ilginç…
O askerlere göre, ‘Barış Kuvvetleri’, yani kolordu komutanlığı, Aziz Barnabas Kilisesinde operasyon (!) yapmış, Sivil Savunma’dan da araç (!) istemiş—KTBK’da hiç araç kalmamış gibi.!
KKTC Başbakanlığı, ‘beş gün’ sonra bunun soygun değil, PKK operasyonu olduğunu açıklıyor.
Bu ‘operasyonu’ araştıran Kutlu Adalı dört ay sonra öldürülünce de kimse ‘soygun’ iddialarının üzerine gidemiyor—KKTC Meclisi bile…
Cinayet, faili meçhul kalıyor.
Aynı dönemde, sözde, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı, Ankara’ya Emniyet Genel Müdürü’ne—ki kendisi bugünlerde rica üzerine marina müdürlüğü yapıyor—telefon etmiş, “Kıbrıs'ta PKK’lı teröristler cirit atıyor” demiş, yardım istemiş. O da ‘kahramanlığıyla’ tanınan bir askeri gönderiyor—yardıma…
O kahraman da ‘her ihtimale karşı’ yanına birini alıyor. “O günkü devlet, devlet görevlisi yerine ‘eleman’ kullanıyordu” diyor. O eleman (!) da mafya babasının kardeşi.! PKK faaliyetlerini araştırıyor, KTBK Komutanına rapor veriyor. Yani koskoca Kolordu, KKTC Güvenlik Kuvvetleri, polis, avuç içi kadar yerde PKK faaliyetlerini tespit edemiyorlar, ama gelen kahraman—ve yanında getirdiği eleman—üç günde tespit ediyor.!
Dönemin Magosa Adli Şube Müdürü olan polis müfettişi, Adalı cinayetinin ‘bütün mahallenin gözü önünde’ işlendiğini, tetikçilerin dört kişi olduklarını, kullandıkları aracın plakasının ve ikisinin kimliklerinin bilindiğini söylüyor. Sonra tehdit ediliyor, evi ve arabası yakılıyor…
Ne soygun ne de cinayet açıklığa kavuşturulamayınca, Kutlu Adalı’nın eşi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine dava açıyor. AİHM, 2005’te Türkiye’yi “Cinayet hakkında yeterli ve inandırıcı araştırma yapılmadığı” gerekçesi ile mahkum ediyor.
Ama kimse tınmıyor, herkes kulağının üzerine yatıyor.
Mafya babası Pandora’nın kutusunu açana kadar…
Şimdi, dönemin KTBK Komutanına cinayeti soruyorlar, ama o başka şey anlatıyor, “Cinayetin aydınlatılması için Güvenlik Kuvvetleri Komutanım derinliğine çalışmalar yaptı” diyor. Ama o yaz göreve gelen Güvenlik Kuvvetleri Komutanı “Cinayet soruşturmasında ‘bir arpa boyu’ yol alınamamış olduğunu” görüyor. “Görevim bittiğinde cinayeti çözememiş olmanın burukluğu ile adadan ayrıldım” diyor, dürüstçe.
Bir başkası “Rum mafyası yapmıştır” diyor.
O kahraman vardı ya, “Siyasiler birbirlerine sahip çıkıyor. Bizi kim kollayacak? Sahip çıkan yok. Benim de arkamda durun” diyor.
Ada’da büyük öfke ve infial var. Rumlar çok memnun, KKTC ile Türkiye’nin arasını biraz daha açmak ve Türkiye’yi, Türk Silahlı Kuvvetlerini karalamak için bu itirafları kullanıyorlar.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Olağanüstü bir gerginliğe yol açmaya gerek yoktur” diyor; sanki bütün bu anlatılanları olağan (!) görüyormuş gibi..
Sıkı durun, şimdi Tatar iddiaların araştırılması için Polis Genel Müdürü’ne talimat verecekmiş. Tesadüfe bakın, bugünkü KKTC Polis Genel Müdürü 1996’da bu olayları araştıran (!) polis.!
O zaman bulamadığını şimdi bulacak yani… Yerseniz.!
Bütün bunları Bilo yutar mı?
Hiç sanmıyorum.
Bilo artık uyandı.!
1996’da adaya gelen eleman, “Devlete hizmet ettiğimizi sanıyorduk, meğer kullanılıyormuşuz. Birileri rant peşindeyken, birileri de vatan millet adına hizmet ediyor; ben bunu anladım” diyor.
O bile uyanmış…!
Kimse ‘Bir sor bakalım niçin yaptık’ muhabbetine girmesin.
Deniz bitti…!