Mithat Baydur
Biden tartışmalarının güncelsizliği
Birkaç gündür ABD Demokrat Parti Başkan Adayı Joe Biden’ın 8 ay önce, toplam süresi 2,5 dakika tutan Türkiye’ye dair açıklamaları üzerinden beyanat fırtınaları esiyor. Ve adeta tüm Türkiye’nin belli bir vaziyet alışı için çağrılar tekrarlanıyor.
Bunu Türkiye’de de çok sık yapıyoruz. Örneğin, M. Kemal’in 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde söylediği bir sözü 1934’lerde eleştirerek bakmak nasıl yanlışsa, ya da 1940’larda Türkiye’deki rejimi bugünden bakarak çıkarımlarda bulunmak ve yargılamak ne denli yanlışsa, Joe Biden’ın sözlerini köpürterek adeta bir beka sorunu gibi bakmak hem yanlış hem de mübalağalı olur.
Neden yanlış? Maddeler halinde açıklayalım;
1- ABD’ye bu tür eleştirilerde bulunurken hep “Oltadaki Balık” metaforu kullanılıyor. Bu söz ilk kez Rockefeller tarafından başkan Truman’a yazılan mektupta kullanıldı. Eleştirenler şu noktada haklı: Soğuk Savaş döneminde ABD hemen hemen dünyanın her tarafını kontrol ediyor ve çizdiği dairenin dışına ya da öngördüğü eksen dışına kimsenin çıkmasına izin vermiyordu. Bugün bile 38 ülkede, ABD’nin tam 800 üssü bulunmaktadır. Ama ABD, Soğuk Savaş yıllarındaki ABD değildir.
2- New York Times gazetesi tam 150 senedir ABD seçimleri öncesi bir adayı destekler ve kendini konumlandırır. Bu kez ilk defa tüm aday ve aday adaylarıyla editoryal board ekibiyle söyleşiler yaptı. Biden mülakatı bu çerçevede Türkiye’ye dair meselelerin konuşulduğu bir özel mülakat değildir.
3- Her beyanat ya da yaklaşım, zaman ve mekan koordinatları içinde ele alınmalıdır. Tarihselci bir yaklaşımın gereğidir bu. Şimdi Biden bunu ne zaman söylemiş? Birlikte bakalım; Trump 6 Ekim 2019’da ABD askerlerini Suriye’den çıkaracağını söylemiş. Ardından Türkiye doğacak boşluğun kendi ulusal çıkarları aleyhine gelişmemesi için (haklı olarak), “Barış Pınarı” harekatını yapmış. Ancak dış dünyada “Türkiye insan haklarını ihlal ediyor”, ya da “Türkiye savaş suçu işliyor” yaygaraları arasında, AB bile silah ambargosu uygularız demişti. Biden, bir demokrat hassasiyeti içinde kendi seçmen tabanına adeta bir mesaj vermek istiyor. (Artık dış politika, dünyanın her yerinde bir tür iç politikanın ana unsuru oldu)
4- Demokrat seçmen ve Amerikan entelektüellerinin çoğu o dönemde Trump’ın başta Putin olmak üzere otokrat liderlerle çok iyi anlaştığını ve bunun Amerikan idealleriyle (demokrasi, çoğulculuk ve parlamantarizm gibi..) örtüşmediğini söylüyorlardı. Amerikan demokratları ve medyasıda (ana akım medya) Sayın Cumhurbaşkanımızı aynı kategoride yorumluyordu. Bu çerçevede Biden bir anlamda iç dinamiklere cevap vermek istemiş olabilir.
5- Biden, Türkiye’de muhalefeti destekleyeceğiz derken, herhalde Kılıçdaroğlu ve Akşener gibi siyasileri kasdetmiyordur. Burada anlaşılan siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve sendikalar gibi muhalif cenahta gözüken topyekün bir muhalefet eksenidir.
6- Mülakatın olduğu dönemde, İstanbul seçimleri bitmiş ve muhalefet kazanmıştı. Hem de siyasal iktidarın desteklediği adaya karşı, tekrarlanan seçimin ikisini de kazanan muhalefet psikolojik moral üstünlüğünü ele geçirmişti. Burada söylenen şey desteklenecek bir muhalefetin demokratik bir nizam ve iklim içinde, seçimleri kazanmasıyla, iktidarın demokratik bir usul ve gelenek için el değiştirmesi projeksiyonudur.
Bu itibarla Türkiye’de oluşturulan anti-emperyalist bir başkaldırı çağrısı abartılı bir siyasal duruştur. Evet, diplomatik zerafet yoktur. Evet, siyasal bir nezaket yoktur. Evet, uluslararası ilişkiler açısından bir feraset yoktur. Bunların hepsi doğrudur. Ancak, tam bu tartışmaların ortasında Trump, kaş yapayım derken adeta göz çıkarmış ve “Erdoğan benim sözümü dinler” demiştir. Zorlama yorumlar yapacak olsak, “işte emperyalizm hala bizi manipüle ve kontrol ediyor” diyebileceğimiz bu çıkış tabiki gerçeğe tekabül etmeyecektir. Üstelik, eğer Joe Biden kazanırsa, Türkiye- ABD ilişkilerinin kaldığı yerden devam edeceği unutulmamalıdır. Ve uluslararası ilişkiler siyasal iktidarlar üstü bir disiplindir.